İsilik, Alerjik Döküntü, Ürtiker, Egzema ve Sinek Isırığı Birbirinden Nasıl Ayırt Edilebilir?

image

Yaz aylarının en sıcak günlerini yaşamaya başlamışken Alerji ile Yaşam Platformu‘nda en sık sorular arasında isilik en baş sırayı almış durumda. Peki isilik, alerjik döküntü, ürtiker, egzema ve sinek ısırığı birbirinden nasıl ayırt edilebilir? Çoğu zaman görünüm olarak ayırt etmek güç olsa da aralarındaki bazı farklar ve ortaya çıkış şekilleri alerjik çocuk sahibi ailelere yol gösterebilir.

İsilik

Vücuttaki ter gözenekleri tıkandığında, terin gözeneklerden yüzeye çıkamayıp deri altında sıkışması nedeniyle oluşur. Bu da deri üzerinde bazen renksiz bazense kırmızı renk toplu iğne başı kadar pütürcüklerin oluşmasına neden olur. Yetişkinlerden ziyade bebek ve küçük çocuklarda daha sık görülmesinin nedeni daha küçük gözeneklere sahip olmalarından kaynaklanır. İsilik koltuk altı, göğüs, karın, sırt, boyun, dirsek iç kısmı, diz arkaları, kasıklar, bez bölgesi ve saçlı deri dibi gibi sadece terleyen bölgelerde görülür. Kilolu bebeklerde deri katlanıp gözenekleri tıkadığı için daha sık ortaya çıkar. Terleme olmadığında veya duş sonrası gözenekler tekrar açıldığında isilikler de kendiliğinden sönecektir. Özellikle kırmızı renkli isilikler kaşıntı yapabilir, iltihap kaparsa yer yer daha büyük baloncuklar gözlenebilir. Kaşıntı nedeni ile baloncuklar patlar ve iltihap kaparsa hekiminize başvurup uygun bir losyon kullanmanız gerekebilir.

image

Kalın ve sıkı kıyafetlerden kaçınmak, sadece pamuklu kumaştan yapılan kıyafetler tercih etmek, çamaşırlar üzerinde deterjan kalıntısı kalmamasına dikkat etmek, banyo esnasında cildi iyi durulayıp şampuan kalıntısı bırakmamak, banyo sonrası cildi kaplayıp zor emilen yoğun yağlı nemlendiriciler kullanmamak, gözenekleri açık tutmak için sık sık sabunsuz su ile duş almak, denize girmek, ortam ısısını dengeleyerek terlemeyi kontrol altına almak, güneşe çok maruz kalmamak, tahriş olan bölgeleri kaşıyıp kanatmamak için bebeğin tırnak uzunluğunu kısa tutmak gibi önlemler alınabilir. Ayrıca terleyen bölgelerin havlu ile silinmesi sürtünme nedeni ile cildin irite olmasına da neden olabilir. Terli kıyafetler hemen kurusu ile değiştirilmeli, bebeğin katlanan deri bölgelerinin kuru kalmasına özen gösterilmelidir.

image

Alerjik Döküntü

İnsan derisi alerjik reaksiyonların gözlemlendiği organların başında gelir. Bunun nedeni deri üzerinde bulunan Mast hücrelerinin alerjik reaksiyonlarda Histamin denilen bir madde salgılamasıdır. Açığa çıkan histaminin etkisiyle kan damarlarında genişleme olur ve bunun sonucunda deride kızarıklık meydana gelir. Damarların geçirgenliği artar ve çeşitli proteinler içeren bir sıvı damar dışına sızarak burada kabarıklık olarak gözlemlediğimiz ödemi oluşturur. Bu sırada sinirlerden de yayılan bir uyarı ile kızarıklık çevreye doğru genişler ve beraberinde genellikle kaşıntı ve yanma duygusu hissedilir. Damar dışına çıkan sıvı, hücre aralarında biriktiğinde onları birbirine bağlayan bağlar gevşer ve bunun sonucunda Bül denilen küçük, içi su dolu kabarcıklar meydana gelir. Bu kabarcıklara halk arasında alerjik döküntü denir.

Alerjik döküntüler bir çok alerjen nedeni ile ortaya çıkabilir. Ev tozu, küf mantarları, kedi, köpek, kuş tüyleri, çeşitli ağaç, ot ve çayır polenleri, böcek ve haşereler, bazı parazitler, bazı gıdalar, çeşitli ilaçlar, güneş, rüzgar, soğuk, kirli hava ile çeşitli kimyasal maddeler gibi çok fazla sayıda madde alerjiyi başlatabilir. Alerjik döküntü vücudun herhangi bir bölgesinde ortaya çıkabilir ve kişi alerjene maruz kaldığı müddetçe artarak devam eder. Alerjen ile temas kesildikten bir kaç gün içinde yavaş yavaş sönmeye başlar.

image

Ürtiker

Halk arasında kurdeşen olarak bilinen ürtiker, genelde tüm vücutta yaygın olarak görülen, ciltten hafif kabarık, sınırları genelde belirgin, farklı boyutlarda yuvarlak veya oval şeklinde, kızarık, bazen ortası soluk olabilen plakalardan oluşur. Kızaran bölgelerde kaşıntı, yanma ve batma hissi oluşur. Ürtiker üzerine elle bastırıldığında o bölgede kızarıklığın rengi beyaza döner. Ürtiker plakaları genelde bir kaç saat içinde belirli bir bölgede oluşup kaybolur, akabinde diğer bölgelerde tekrar ortaya çıkabilir ancak hiçbir zaman aynı yerde 24 saatten fazla kalmaz. Cilde uygulanan basınç, egzersiz, stres, sıcak su, güneş, soğuk su, soğuk hava, besin alerjileri, solunum yolu alerjileri, gıda katkı maddeleri, su, viral ve bakteriyal enfeksiyonlar, parazitler, böcek sokmaları, bazı ilaçlar, metal, kimyasallar, lateks, zehirli sarmaşık ve gıdalarla temas nedeni ile ortaya çıkabilir. Genellikle tetikleyici etken ile temastan bir kaç saat içinde ortaya çıkar ancak gecikmiş reaksiyon olarak da gözlemlenebilir. Bazı otoimmün hastalıklarda da kronik ürtiker görülebilir.

Tedavi olarak öncelikle tespit edilen tetikleyici etken kişiden uzaklaşılmalıdır. Besin alerjisinden şüphe duyuluyorsa tüketilen gıdalar günlük tutularak kayıt edilmeli ve ürtikerin ortaya çıkışı ile ilintili olabilecek gıdalar eliminasyon diyetine tabi tutulmalıdır. Bol pamuklu giysiler giyilmeli, ürtikerli bölgeye soğuk kompres uygulanmalı, maksimum 10 dakikalık ılık duş alınmalı, kurulama esnasında havlu cilde sürtülmemeli, banyo sonrası kolay emilen bir nemlendirici kullanılmalı, ortam ısısı dengelenmelidir. Bu tedbirlere ilaveten doktorunuzun önereceği antihistaminik ilaçlar da kulanılabilir. Doktorunuza başvurmadan önce çocuğunuzun beslenme ve ilaç çizelgesini, ortam değişikliklerini, ürtikerin ortaya çıkış zamanı ile ne kadar sürdüğünü günlük şeklinde not etmeniz faydalı olacaktır.

Ürtikerden farklı olarak, derideki kabarıklığın daha alt katmanlarda oluşmasına ise Anjioödem denir.  Anjiyoödemde üzerine basıldığında çökme olmayan, kızarıklığı ve keskin sınırları olmayan lezyonlar mevcuttur. Anjiyoödemde kaşıntıdan ziyade yanma, basınç ya da ağrı hissi gözlemlenir.  Dudak, dil, göz çevresi, el, ayak ve genital bölgelerde ortaya çıkar. Anafilaksinin belirtisi de olabileceği için hızla ortaya çıkan ve hastanın solunumunu engelleyen durumlarda Anafilaksi Acil Eylem Planı uygulanmalıdır.

image

Egzema

Halk arasında egzema olarak bilinen atopik dermatit çocuklarda daha sık görülen, tekrarlayan ve kaşıntılı lezyonlarla kendini gösteren kronik bir deri hastalığıdır. Deride kuruluk, hassasiyet ve kızarıklık şeklinde ortaya çıkar. Çocukların %10-20, erişkinlerin %1-3’ünü etkiler. Bebek ve çocuklarda tipik yerleşim yeri yüz, boyun, kollar ve bacakların dış yüzüdür. Daha büyük çocuklarda ve erişkinlerde ise dirseklerin iç yüzü ve dizlerin arkasında, saçlı deride, yer yer gövdede kuruluk ve pullanma şeklinde kendini gösterir. Egzema kronikleştikçe deride kalınlaşmalar ve tekrarlayan iltihaplı lezyonlar oluşur. Bebeklik çağında egzmalı hastaların yaklaşık %40’inde besin alerjisi saptanmıştır. Bu durumda alerjik besinin çocuğun diyetinden çıkarılması egzemada düzelme sağlayabilir. Çocuk ve erişkinlerde cilde temas eden alerjenler ve solunum yolu alerjileri de egzemaya neden olabilir. Ancak atopik dermatit her zaman alerjiden kaynaklanmaz.

Atopik dermatitin kesin bir tedavisi yoktur. Bazı hastalarda tetikleyici faktörler saptanabilirse bunlardan kaçınmak egzemayı hafifletebilir. Günlük etkin deri bakımı ile hastalığın kontrolü sağlanabilir. Tedavide derinin nemlendirilmesi temel ilkedir. Bu amaçla günde bir kez ılık suyla banyo yapılmalıdır. Banyo derideki alerjen ve tahriş edici maddeleri uzaklaştırıp enfeksiyona neden olabilecek mikroplardan arındırırır. Ayrıca suyun rahatlatıcı ve kaşıntıyı azaltıcı etkisi vardır. Ancak banyo suyu ılık olmalı, kese vb tahriş edici malzemeler kullanılmamalıdır. Sıcak su deride kızarıklığa yol açıp hassasiyeti artırabilir. Klasik sabun ve şampuanlar içerdikleri kimyasal veya alerjenler nedeniyle kullanılmamalıdır. (Bakınız; Şampuanlardaki Gizli Alerjenler) Gerektiğinde sadece hassas ciltler için nötral pH değerine sahip katkısız sabun ve şampuanlar kullanılabilir. Banyo sonrasında deri üzerindeki su damlaları yumuşak bir havluyla alınmalı; akabinde 3 dk. içinde tüm vücuda uygun bir nemlendirici uygulanarak nemin deri altına hapsolması sağlanmalıdır. Deri sürekli kuru ise gün içerisinde de nemlendirici birkaç kez daha sürülmelidir. Atopik dermatit, kaşıntıya neden olduğu için tırnakların kısa tutulması kaşıntıya bağlı deride oluşabilecek hasarı azaltmaya yardımcı olacaktır. Küçük bebeklerde geceleri kaşıntı nedeniyle deri zedelenmesini önlemek için pamuk eldivenler giydirilebilir. Uzun süre güneşe maruz kalmak hem cildi kurutur hem de vücut ısısını artırıp, terlemeye  yol açar ve egzema şikayetlerini artırabilir. Her zaman %100 pamuklu kıyafetler tercih edilmelidir. Yünlü, kalın, kaba veya sentetik kıyafetlerden kaçınılmalıdır. Mümkünse yünlü hiçbir şey kullanılmamalıdır (kazak, yorgan, yastık, yatak, oyuncak vb). Yeni alınan kıyafetler giyilmeden önce mutlaka yıkanmalıdır. Bu yıkama üretim veya paketleme sırasında kıyafetlerin üzerine bulaşan kimyasal maddelerden arındırılmasını sağlayacaktır. Çamaşırları yıkarken çift durulama yapılmalı, yumuşatıcı kullanılmamalıdır. Ancak kıyafetlerin kuruduktan sonra sertleşmemesi için kurutma makinası tercih edilebilir veya bol buharlı ütüleme işlemi uygulanabilir. Kat kat giyinme veya sıkı kıyafetler terlemeye neden olup atopik dermatitin alevlenmesine yol açabileceğinden tercih edilmemelidir. Yaz aylarında denizde yüzmek bazı atopik dermatit hastalarına iyi gelebilir. Denizden çıktıktan hemen sonra duş alınıp nemlendirici sürülmesi önerilir. Ancak akut egzeması olan çocuklar kesinlikle havuza girmemelidir. Sabun, köpük banyosu, parfüm, kozmetik, alkol içeren cilt ürünleri, suda fazla vakit geçirme, sıcak su, parmak ve hamur boyalarının şikayetleri artırabileceği unutulmamalıdır. Deri lezyonlarında kızarıklıkla birlikte sıcaklık artışı, içi sıvı dolu kabarcıklar veya sarı kabuklanmalar oluşmuşsa, ateş eşlik ediyorsa enfeksiyon işareti olabilir, bu durumda hemen doktora başvurulmalıdır.

image

Sinek / Böcek Isırıkları

Özellikle yaz aylarında artış gösteren böcek sokması nedeni ile oluşan reaksiyonlar her yaş gurubunda görülebilir ancak ince ciltleri ve bağışıklık sistemlerinin henüz tanımaması nedeniyle çocuklarda daha çok görülür. Sinek, sivrisinek, arı, pire, karınca vb. böcek ısırıkları alerjik reaksiyona neden olabilir. Böcek sokması sonucu ciltte görülen döküntüler çoğunlukla vücudumuzun giysilerle örtülmemiş bölgelerinde görülür. Bu özellik vücudumuzdaki diğer nedenlere bağlı deri döküntülerden ayrılmasında önemli bir ayrıntıdır. Çoğunlukla ilk böcek sokmasında ciltte ciddi bir reaksiyon görülmeyebilir ancak tekrarlayan sokmalarda cilt bulguları gittikçe belirginleşir. Çoğunlukla böcek sokmasından sonra 24 saat içinde o bölgede kaşıntılı bir kabarıklık görülür. Kısa süre içerisinde tekrarlayan böcek sokmalarında geniş bir alanda ürtiker plakaları oluşabilir. Yaş ilerledikçe böcek sokmalarına karşı cilt reaksiyonu çoğunlukla azalır, hatta tamamen ortadan kalkabilir. Böceğin soktuğu bölgede özellikle çocuklarda antibiyotik tedavisi gerektirecek lokal bakteriyel enfeksiyon gelişebilir. Sık olmasa da tüm vücutta şişme, tansiyon düşüklüğü ile beraber ortaya çıkan anafilaksi gibi ağır bir tablo ortaya çıkabilir. Böcek sokması olan bölgede kan dolaşımının yavaşlaması için soğuk kompres ve sokma sonrası oluşacak döküntüler için kaşıntı önleyici kremler kullanılabilir. Cilt reaksiyonu yaygınsa ve kaşıntı çoksa doktor onayı ile ağızdan antihistaminik ilaçlar kullanılabilir. Böcek sokmalarını önlemek için önce böceklerin çocuğun yaşam alanına girmesini engellemek gerekir. Böcek sokmasına karşı cilde sürülen losyonlar ve koku yayan sinek kovucular alerjik çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Bunun yerine sesle çalışan elektronik sinek kovucular kullanılabilir. Eve sineklik taktırmak, özellikle bebekler için cibinlik kullanmak bir alternatif yöntem olabilir. Arı/böcek sokmalarına alerjisi olan bir kişinin yanında Epipen oto-enjektör taşıması gereklidir.

image

Yardımcı Kaynaklar: American College of Allergy, Asthma & Immunology, American Academy of Dermatology, MedicineNet, Mayo Clinic, Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği, İstanbul Tıp Fakültesi Arşivi, Çocuklarda Alerjik Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi Webinarı

Alerjik Çocuklar için Yazın Dikkat Edilmesi Gerekenler

summer-day-camps

Alerjik çocuklar için kış ayları ne kadar risk taşıyorsa aslında yaz ayları da benzer riskler taşır. Soğuk algınlığı, grip ve üst solunum yolu enfeksiyonları azalsa da yaz aylarında farklı riskler alerjik çocukların sağlığını tehdit eder. Bu risklerin en başında yiyecek çeşitlliğinin değişmesi, güneşe ve suya daha fazla maruz kalma, olası böcek ısırıkları sayılabilir. Alerjik çocuk ailelerinin bu ve benzeri riskler karşısında dikkat etmesi gerekenler ve alınabilecek önlemleri sizler için aşağıda özetlemeye çalıştım.

  • Besin Alerjisi Açısından Yiyecek Çeşitliliğinin Değişmesi

fruitplatterKış aylarında sebze, yaz aylarında ise meyve çeşitliliği daha fazladır. İnsanoğlu bu şekilde yaz aylarında terleme ile kaybedilen suyu, bol sulu meyveler tüketerek geri kazanabilir. Ancak besin alerjisi olan çocuklar için yediği bir besine uzun süre ara vermek bağışıklık sisteminin bu besine ait proteinleri unutup uzun bir aradan sonra tekrar karşılaşınca sanki ilk kez karşılaşıyor gibi tepki vermesine neden olabilir. Rebound etkisi denilen bu durum nedeni ile kış sebzeleri hatta meyveleri evde konserve şeklinde hazırlanıp ya da buharda-sıcak suda şoklanarak derin dondurucuda stoklanabilir. Rutin aralıklarla vücuda bu gıdalar tekrar tekrar verilerek bağışıklık sisteminin bu proteinleri unutmaması sağlanabilir. Rebound etkisi hakkında detaylı bilgi için Nisan ayında düzelnediğimiz webinarı izleyebilirsiniz.

Öte yandan bazı yaz meyveleri oldukça alerjik olarak bilinir. Özellikle kırmızı renkli ve berry ailesine ait meyveler… Bu meyveler denenirken çok dikkatli olunmalı, belirli bir meyveye tepki veren çocuğun aynı aileye ait diğer meyvelere de tepki verebileceği unutulmamalıdır. Bu meyvelerin listesi için Alerji ile Yaşam Platformu‘ndaki Genel Alerjen Besinler Listemize bakabilirsiniz.

Isıl işlemin meyvelerdeki proteinlerin kolayca parçalaması nedeni ile çiğ meyvelere tepki veren bir çocuğun aynı meyvelerin pişmiş halini daha kolay tolere edebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda şekersiz meyve kompostosu, reçel, marmelat, pişmiş meyvelerden sorbe, meyve pestili, meyveli kek ve hamur işleri iyi birer alternatif olabilir.

  • Beslenmedeki Diğer Riskler

grillenYazın mangal-ızgara tarzı pişmiş etler daha çok tüketilir. Ancak unutulmaması gerekir ki bu tarz pişirme esnasında etin dışı çabuk pişer, içi nispeten çiğ kalabilir. Pişirme süresinin uzunluğu besinin proteinlerinin parçalanmasında etkili olduğu için alerji riskini azaltır, bu nedenle aynı etin haşlanmış hali bir çocuğa dokunmazken ızgara hali dokunabilir. Öte yandan ızgara tarzı bir eti dışarıda yiyecekseniz, hem kırmızı hem beyaz etlerin yumuşaması için bir gece önceden süt veya yoğurt suyu ile marine edildiği unutulmamalıdır. Bu risk nedeni ile dışarıda tüketeceğiniz etler konusunda çok dikkatli olmanız gerekir. Yiyeceğiniz eti kendiniz (alerjiniz yoksa) soğan suyu-zeytinyağı ile marine edebilirsiniz ancak yine etin pişirileceği mangal-ızgaranın çok iyi temizlenmiş olması gerekmektedir. Ufak bir bulaşma bile diyetinizin bozulmasına ve alerjik tepkinin gözlemlenmesine neden olabilir.

Yazın vazgeçilmezi dondurma konusunda da alerjik çocuk aileleri çok dikkatli olmalıdır. Keza dışarıda üretilen bir çok dondurma ve hazır külahların bazıları süt içermektedir. Bu durumda sorbe adı verilen sadece meyve püresinden elde edilen tarz sütsüz dondurma tercih edilebilir. Sorbeyi kendiniz evde dondurma makinası ile veya meyveleri dondurup rondodan geçirerek hazırlayabilirsiniz. Dışarıda sorbe tüketeceğiniz zaman da sorbeyi bizzat hazırlayan kişiden teyit almalı ve sütlü dondurmaya değmiş kaşık yerine temiz bir kaşıkla servis edilmesini rica etmelisiniz. Dışarıda üretilen sorbelere kıvam arttırmak için Guar gum tarzı katkılar eklenebildiği de unutulmamalıdır. Külahların içeriği de dikkati incelemeli, hazır külahlarda buğday unu, su, tuz ve şekerin yanı sıra soya lesitini, çeşitli bitkisel yağlar, kabartıcı ve vanilya aroması olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Yazın beslenmedeki diğer bir tehlike ise havanın sıcak olması nedeni ile besinlerin çok daha hızlı bozulmasıdır. Özellikle proteince zengin besinler açıkta daha hızlı bakteri üretirler. Bu nedenle yumurta, et, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri dışarıda uzun süre tutulmamalı, gerekirse buzdolabının derecesi hava sıcaklığına göre ayarlanmalıdır. Donmuş gıdalar çözünüp tekrar dondurulduğunda bakteri üremesi olacağı için marketten bu tarz ürünler temin edileceğinde alışverişin en sonunda dondurucudan alınmalı ve özel ısı koruyucu poşetlerle eve taşınmalıdır. Dışarıda temin edeceğiniz soğuk zinciri bozulmuş yiyecekler de gıda zehirlenmesine neden olabilir ve zaten bağışıklığı düşük olan çocuklar için ishal-kusma ile beraber oldukça yıpratıcı olabilir. Bu nedenle soğuk zincirin korunmasına ve hijyen koşullarının uygunluğuna çok dikkat etmek gerekir. Gıda zehirlenmesi durumunda ishal önleyici ilaçlarla enfeksiyonun vücutta hapsedilmesi yerine ishalin engellenmeyip mikropların vücuttan atılması ancak bu esnada vücudun kaybettiği suyun ağız veya serum şeklinde vücuda tekrar kazandırılması önerilmektedir.

Bir diğer önemli husus; meyve ve sebzeler çiğ veya pişmiş halde tüketileceğinde mutlaka kabukları soyulmalıdır. Keza tarım ilaçları besinin kabuk kısmına işleyip birikmekte ve yıkama ile arındırılamamaktadır. Bu tarz kimyasallar çocuklarda ciddi alerjik rekasiyonlara neden olabilir.

  • Güneş Alerjisi

download (3)Alerjik çocuklar için bağışıklık sisteminin güçlenmesi  için gerekli olan D vitamini kaynaklarından birisi de güneş ışınlarıdır. Ancak güneş alerjisi riski nedeni ile bu hususta dikkatli olunmalıdır. Birkaç çeşit güneş alerjisi olmasına karşın en sık rastlanan cinsi Polimorfik Işık Erüpsiyonu olarak adlandırılır. Sıcak iklime sahip ülkelerde görülme sıklığı yaklaşık %10 civarındadır. Özellikle açık tenli kişiler daha büyük risk altındadır. Bu tip güneş alerjisi hem UVA hem de UVB ışınları nedeni ile ortaya çıkabilir. Kişinin güneş ışınları ile temasından sonra gecikmiş reaksiyon olarak ortaya çıkar.  Genellikle burun, yanaklar, çene, boyun yan kısımları, el üstleri, kolların dış yüzleri simetrik olarak tutulmaktadır. Güneşe maruz kalan kişide, dakikalar veya saatler içerisinde başlayıp yaklaşık 7-10 gün sonra gerileyen döküntüler gözlenir.  Çocuklarda yüz en sık yerleşim bölgesidir. Güneş görmeyen ancak ışığın seyrek dokulu kıyafetlerden geçtiği alanlarda da nadiren döküntüler görülebilir.

Bazı ilaçların mesela bazı grup antibiyotik ve ağrı kesicilerin kullanımı da güneş alerjisini tetikleyebilir. Ayrıca deterjan, parfüm gibi kimyasallara maruz kalan kişilerde güneş alerjisi görülme riski artar. Aynı şekilde sedef, atopik dermatit(egzema) hastalarında da güneş alerjisi görülme riski daha fazladır. Ancak bazı otoimmün hastalıklarda da güneş alerjisi görülebileceği için kişide başka şikayetler de varsa mutlaka uzman bir hekime başvurulmalıdır.

Güneş alerjisinden korunmak için güneş ışınları ile temas mümkün olduğunca kısıtlanmalı, sık dokulu vücudu örten kıyafetler ve şapkalar tercih edilmeli, yüksek faktörlü koruyucu kremler kullanılmalıdır. Alerjik çocuklar için tavsiye edilen güneş kremi önerilerine Alerji ile Yaşam Platformu‘ndan ulaşabilirsiniz.

  • Deniz ve Havuz Kullanımı 

images (1)Yüzme için ilk tercih edilecek seçenek şüphesiz açık deniz olmalıdır. Denizin kendi kendisini temizleme özelliği nedeni ile enfeksiyon kapma riski havuz suyuna oranla daha düşüktür. Ancak kirli, köpüklü, normal dışı kokusu olan sularda yüzmek risk taşır. Plaj olarak kullanılan kıyılarda deniz sularının 15 günde bir mikrobiyolojik, fiziksel ve kimyasal kontrollerinin yapılıyor olması idealdir. Bu nedenle alerjijk çocuklar için mümkünse Mavi Bayraklı kıyılar tercih edilmelidir. Ancak soğuk denizler de alerjik çocuklar için risk taşıyabilir. Keza vücudun soğuk su ile ani teması veya sudan çıkınca üşüme nedeniyle ortaya soğuk ürtikeri denilen kaşıntılı kızarıklık çıkabilir. Bu nedenle çocukların soğuk suya birden dalmaları önlenmelidir. Suya önce ayaklar, daha sonra da vücut kademeli olarak sokulmalıdır.

Burun, geniz eti ve bademcik hastalıklarında, deniz suyunun olumlu bir etkisi vardır. Özellikle burundan geçen deniz suyu büyüyen geniz eti nedeniyle burun kanalında üreyen mikropları uzaklaştırır. Hatta deniz suyunun etkisi ile geniz etinde küçülmeler bile yaşanabilir. Öte yandan kulak zarı delik olan, kronik orta kulak iltihabı olan, kulak zarına tüp takılmış olan çocukların havuza, denize ve hatta duşa girerken bile kulaklarını sudan korumaları gerekir.

Havuza giren kişilerin burun florası, deri üzerindeki bakteriler, genital akıntılar, idrar yolu akıntıları havuz suyuna karışır. Ancak bundan ziyade, deri üzerindeki mantarlar, zararlı bazı bakteriler, yarası olanların yara üzerindeki bakterileri havuz suyunda daha büyük bir risk oluşturur. Çocuklara ve hassas cildi olan yetişkinlere bu tür bakteriler daha çok zarar verir. Suyla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada en sık kullanılan yöntem klorlamadır. Ancak klorun olumsuz etkileri de mevcuttur. Bu açıdan ozon ile dezenfeksiyon son zamanlarda daha çok tercih edilen bir yöntemdir. Ancak havuzdaki sistemin buna uygun olması gerekir. Klor miktarının fazla olması durumunda gözlerde irritasyon ve akciğerlerde toksik etki yaratabilmekte, az olması durumunda ise dezenfektan özelliği kaybolmaktadır. Havuz suyunda 0.6-1.5 ppm arasında klor bulunmalıdır. Havuz suyunun pH değeri 7.2 ile 7.6 arasında ve suyun sirkülasyonu yeterli olarak sağlanmış olmalıdır. Havuz dibi ve fayans çizgileri net olarak görülebilmelidir. Havuz suyu ısısının kontrolü de önemlidir. Tüm bu veriler belirli periyotlarla kontrol edilip havuz başına herkesin görebileceği şekilde not edilmelidir.

Bakımı düzgün yapılmayan havuzlarda dış kulak yolu enfeksiyonlarının ortaya çıkma riski yüksektir. Öte yandan klor miktarının fazla olması deriyi kurutup mevcut egzemaların şiddetlenmesine neden olabilir. Erken bebeklik döneminde havuza giren bebekler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bronşit, astım ve alerji riskinin arttığı saptanmıştır. Bu nedenle havuz kullanımı için erken bebeklik dönemi tercih edilmemeli, daha az sayıda kişinin(ve mümkünse hep aynı kişilerin) kullandığı , bakımı düzgün yapılan havuzlar seçilmelidir. Kapalı havuzların taşıdığı küf mantarı riski ve buharlaşan klor kokusunun kapalı ortamda birikmesi nedeni ile özellikle solunum yollarında sıkıntı yaşayan, astımlı hastalar için kesinlikle tercih edilmemelidir. Nem ve ısının hapsolduğu kapalı havuzlarda küf mantarına fayans aralarında, mazgallarda ve tavanda çok sık rastlanır. Küf mantarı sporları solunum yolu ile ciğerlere nüfuz ederek hapşırma, nefes darlığı, göz kızarması-yaşarması gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

Yüzme öncesi ve sonrası alınması gereken diğer tedbirler için daha önce yayınladığım yazıyı bu linkten okuyabilirsiniz.

  • Solunum Yolu Alerjileri

download (1)Yazın yağmur yağmaması nedeni ile havada daha çok toz ve polen bulunur. Uzun süre açık tutulan pencerelerden eve dolan toz ve polen solunum yolu alerjilerine sahip çocuklar için sağlıksız bir yaşam alanı oluşturur. Bu nedenle ev, polenlerin düşük olduğu zaman diliminde havalandırılıp klima veya ev içi vantilatör kullanılabilir. Kullanacak klimanın flitresinin düzenli değiştirilmesi ve bakım yapılması çok önemlidir. Klima kullanımı ile ev içi nem de azalacağından hem ev akarlarının hem küf mantarlarının çoğalması engellenebilir ancak çok kuruyan havayı solumak alerjik çocuklar için zorlayıcı da olabilir, bu durumda klima sadece içerideki havayı sirküle edecek şekilde çalıştırılabilir.

Evin zemini, ev içi havadan daha çok alerjen barındırır. Bu nedenle ev sık sık Hepa filtreli elektirik süpürgesi ile temizlenmeli, mümkünse halı kullanılmamalı, yıkanabilir kilimler tercih edilmelidir. Ayrıca ev akarlarının koltuk, perdeler, yatak, yastık ve nevresimler üzerinde de yaşayabildiği hesaba katılmalıdır.

Hem ev akarı hem küf mantarı açısından denize yakın nem oranı yüksek bölgeler daha risklidir. Bu durumda ev içi nemin düşürülmesi için rutubet önleyiciler kullanılabilir.

  • Böcek-Sinek Isırıkları

insect_biteÖzellikle yaz aylarında artış gösteren böcek sokması nedeni ile oluşan reaksiyonlar her yaş gurubunda görülebilir ancak ince ciltleri ve bağışıklık sistemlerinin henüz tanımaması nedeniyle çocuklarda daha çok görülür. Sinek, sivrisinek, arı, pire, karınca vb. böcek ısırıklerı alerjik reaksiyona neden olabilir. Böcekler doğrudan etkileri veya taşıdıkları hastalıklar nedeniylede zarar verebilirler. Böcek sokması sonucu ciltte görülen döküntüler çoğunlukla vücudumuzun giysilerle örtülmemiş bölgelerinde görülür. Bu özellik vücudumuzdaki diğer nedenlere bağlı deri döküntülerden ayrılmasında önemli bir ayrıntıdır. Çoğunlukla ilk böcek sokmasında ciltte ciddi bir reaksiyon görülmeyebilir ancak tekrarlayan sokmalarda cilt bulguları gittikçe belirginleşir. Çoğunlukla böcek sokmasından sonra 24 saat içinde o bölgede kaşıntılı bir kabarıklık görülür. Kısa süre içerisinde tekrarlayan böcek sokmalarında geniş bir alanda ürtiker plakları oluşabilir. Yaş ilerledikçe ise böcek sokmalarına karşı cilt reaksiyonu çoğunlukla azalır, hatta tamamen ortadan kalkabilir. Böceğin soktuğu bölgede özellikle çocuklarda antibiyotik tedavisi gerektirecek lokal bakteriyel enfeksiyon gelişebilir. Sık olmasa da tüm vücutta şişme, tansiyon düşüklüğü ile beraber ortaya çıkan anafilaksi gibi ağır bir tablo ortaya çıkabilir. Böcek sokması olan bölgede kan dolaşımının yavaşlaması için soğuk kompres ve sokma sonrası oluşacak döküntüler için kaşıntı önleyici kremler kullanılabilir. Cilt reaksiyonu yaygınsa ve kaşıntı çoksa doktor onayı ile ağızdan antihistaminik ilaçlar kullanılabilir. Böcek sokmalarını önlemek için önce böceklerin çocuğun yaşam alanına girmesini engellemek gerekir. Böcek sokmasına karşı cilde sürülen ilaçlar ve koku yayan sinek kovucular alerjik çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Bunun yerine sesle çalışan elektronik sinek kovucular kullanılabilir. Eve sineklik taktırmak, özellikle bebekler için cibinlik kullanmak bir alternatif yöntem olabilir. Arı/böcek sokmalarına alerjisi olan bir kişinin yanında Epipen oto-enjektör taşıması gereklidir.

  • Tatil Yeri Seçimi ve Yolculuk

images (1)Alerjik çocuklar için şüphesiz tatil yeri seçimi çok büyük önem taşımaktadır. Sadece besin alerjisi olan çocuklar için açık büfe beslenmenin taşıdığı riskler bir yana, astım ve solunum yolu alerjisi olan çocuklar için de otel odaları alerjiyi tetikleme riskine sahiptir. Herşeyden önce seçilecek otel, sigara içilmeyen ve mümkünse duvardan duvara halı kaplı olmayan odalara sahip olmalıdır. Odalarda kullanılan klimaların merkezi olduğu ve filtrelerinin çok sık değiştirilmemiş olabileceği de akılda bulundurulmalıdır. Yine banyoların sık kullanımı nedeni ile küf mantarı riski söz konusu olabilir. Tüm bu detaylar otel seçimi yapılmadan önce bizzat otelin Müşteri Hizmetleri Birimi ile görüşülmelidir. Besin alerjisi için açık büfedeki alternatif seçenekler, çocuk büfesinde sunulan menü ve pişirilen yemeklerde kullanılan yağa kadar her detay öğrenilmeli ve otelden sunabilecekleri alternetifler konusunda destek istenmelidir. Otelin çocuk dostu olmasının yanı sıra, çocuk havuzunun yaz boyunca çok çocuk tarafından kullanıldığı ve bu nedenle çok hijyenik olmayabileceği ihtimali düşünülmeli, bu nedenle denize yakın, temiz bir plajı ve denizi olan oteller tercih edilmelidir. Eğer çocuğunuz deterjan, yumuşatıcı gibi temizlik maddelerine tepki gösteriyorsa kendi temiz çarşafınızı yanınızda götürmeniz de daha sağlıklı olacaktır.

Eğer çocuğunuzun alerjisi büyük otellerin sunduğu koşullarda kalmanıza elverişli değilse apart otel veya kiralık evler alternatif olarak düşünülebilir. Kendi yemeğinizi pişirmeniz açısından bu seçenekler daha sağlıklı olabilir. Yine temn edilecek yiyecek malzemelerinin güvenilir olmasına dikkat edilmeli ve çocuğun acil durumlarda kullanması gereken her türlü ilaç seyehat çantanızda bulunmalıdır.

Daha önce alerjik çocuk sahibi ailelerin gidip memnun kaldığı alerji dostu oteller listesine Alerji ile Yaşam Platformu‘ndan ulaşabilirsiniz.

Tatil öncesi ve sonrası seyahat sırasında da uçak ile ulaşım düşünülüyorsa kulak tıkanmalarına karşı önlem alınmalıdır. Özellikle kalkış ve inişlerde küçük bebekleri emzirmek veya emzik emmesini sağlamak, büyük çocuklarda ise ağzı kocaman açıp kapatmak veya sakız çiğnemek(süt alerjisi yoksa) ve yutkunmak da östaki borusunun açılmasına yardımcı olur. Aynı zamanda burunun açık tutulması için deniz suyu sprayler de kullanılabilir. Normlade kulak tıkanıklığı indikten birkaç dakika veya birkaç saat sonra geçer. Eğer tıkanıklık iki-üç gün içinde geçmezse mutlaka bir Kulak burun boğaz uzmanına başvurmak gerekir.

  • İlaçların Muhafaza Edilmesi

download (2)Yazın ilaçlar kapalı ortamda dahi muhafaza edilse, ortam sıcaklığının artması ilaçların bozulması açısından tehlike arz edebilir. İlaçlar mutlaka prospektüslerinde yazan sıcaklıkta muhafaza edilmelidir. Yaz geldiği için ilaçları buzdolabında saklamak doğru değildir. Bir çok ilacın oda sıcaklığında muhafaza edilmesi önerilir ancak oda sıcaklığı için bir üst limit belirtilmiştir. Mesela ateş düşürücü, antihistaminik ve reflü şurupları, D vitamini damlaları 25°C altında, inhaler ve demir şurupları ise 30°C altında saklanmalıdır. Bu nedenle ev ortamında dahi ilaçlar ısı geçirmeyen yalıtkan malzeme ile kaplanmış özel çantalarda saklanmalıdır. Seyahat esnasında da ilaçların kapalı araç içinde veya plajda güneş altında tutulmamasına özen gösterilmelidir. Biogaia gibi probiyotik damlalar ve Laktaz damlaları ise soğuk zincir bozulmadan taşınmalıdır.

Aynı şekilde Epipen oto-enjektör için önerilen saklama sıcaklığı 20-25°C arasıdır. Ancak yolculuk esnasında yani kısa süreli olarak bu aralığın 15-30°C kadar sarkması tolere edilebilir. Bu nedenle Epipen oto-enjektör de mutlaka ısı yalıtımlı bir çanta içinde taşınmalıdır. Ayrıca içindeki adrenalinin güneş ışığı ile temas etmemesi gerektiği için orjinal karton kutusundan çıkartılmamalıdır. Epipen oto-enjektör üzerindeki pencereden sıvının renk kontrolü yapılıp berrak renk dışında bir renk görülüyorsa enjektör yenisi ile değiştirilmelidir. Epipen oto-enjektörün sıcaklık kontrolünü yapabilmek için aşağıdaki resimdeki bigi minik br termometre ile beraber taşıyabilirsiniz.

IMG_8882

 

Yardımcı Kaynaklar: Asthma and Allergy Foundation of America, MedicineNet, British Allergy Foundation, Mayo Clinic, Çocuklarda Alerjik Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi Webinarı, Türk Pediatri Kurumu Arşivi

Polen Alerjisi Nedir, Nasıl Önlem Alınabilir?

polen

Bahar mevsimi ile başlayıp yaz ve sonbahar ayları boyunca bitkilerden salınan polenler, dünyada milyonlarca kişide alerjik reaksiyonların görülmesine neden olur. Alerjik reaksiyonlara neden olan pudra kadar küçük tanecikli polenler sadece çiçeklerden değil ot ve ağaçlardan da salınır. Bu polenler rüzgar, kuş, böcek ve arılar tarafından bitkiden bitkiye aktarılarak döllenmeyi ve bitkilerin hayatlarını sürdürmesini sağlarlar.

En alerjik olarak bilinen polenler;

  • Ağaç Polenleri; Akça Ağaç,Huş Ağacı, Meşe, Zeytin Ağacı, Çam, Kayın, Karaağaç, Ceviz Ağacı, Kavak, Alıç, Çınar, Söğüt Ağacı, Kızıl ağaç, Fındık Ağacı, Okaliptüs, Akasya, Melaluka Ağacı, Diş budak, Meskit, Selvi Ağacı, Dut Ağacı, Hurma Ağacı, Fıstık Çamı, Ladin Ağacı, At Kestanesi, Mürver Ağacı, Kestane, Ihlamur Ağacı, Gürgen Ağacı
  • Ot Polenleri; Kanarya Otu, Misk Otu, Daryapraklı Sinir Otu, Kaz Ayağı Otu, Deve dikeni, Altın Başak, Isırgan Otu, Çayır papatyası, Aslanağzı Otu, Kalya Otu, Kuzukulağı Otu, Batı Ambrosia Otu, Pelin Otu, Aslandişi(Karahindiba), Pıtrak Dikeni, Koyun Sarmaşığı, Süpürge Çiçeği, Yapışkan Çam Otu, Sarmaşık, Ayçiçeği, Acı Bakla, Çim
  • Çiçek Polenleri; Kasımpatı, Gül, Lale, Sümbül, Papatya (Çiçek polenleri nispeten daha büyük olduğu için rüzgar yerine böcek ve arılarla taşınır ve bilinenin aksine daha az alerjiye neden olur.)

Polen alerjisinde en sık görülen belirtiler aşağıdaki gibidir;

  • Burun etlerinde şişme/tıkanıklık
  • Şeffaf burun akıntısı, geniz akıntısı
  • Sık hapşurma, alerjik rinit(alerjik nezle)
  • Boğazda kaşıntı veya ağrı
  • Astım ve sinüzit belirtileri
  • Hırıltılı/hışıltılı nefes, sık öksürük
  • Nefes darlığı, ses kısılması veya kalınlaşması
  • Havlama tarzı kuru öksürük, krup
  • Geniz eti büyümesi, gece horlama, uyku apnesi
  • Ürtiker (kurdeşen), egzema (atopik dermatit)
  • Vücudun çeşitli bölgelerinde döküntü ve isilik tarzı kızarıklık
  • Göz, burun ve kulaklarda kaşınma
  • Gözlerde kızarıklık ve sulanma, göz altında ve kapaklarında şişme(anjiyoödem), alerjik göz nezlesi (konjonktivit)
  • Halsizlik, depresyon, migren, konsantrasyon eksikliği, dalgınlık/mahmurluk

polenr

Soluduğumuz havayı tamamen polenlerden arındırmak mümkün olmasa da alınabilecek belli başlı önlemler mevcuttur.

  • Sabah ve akşam üzeri polenlerin en yoğun olduğu zamanlarda, evinizi havalandırmaktan kaçının. Yine mümkünse çocuklarınızı bu saatlerde dışarı çıkarmayın.
  • Dışarı çıkacağınız zaman mümkün olduğu kadar derinizi örten kıyafetler giymeye ve şapka takmaya çalışın.
  • Kıyafet seçiminde ipek, naylon, polyester gibi statik elektrik nedeni ile polenlerin daha çok yapışacağı kıyafetler yerine pamuklu kıyafetleri tercih edin.
  • Burun ve ağzı örtecek şekilde maske kullanmaya veya yurt dışından temin edebileceğiniz silikon burun tıkaçları kullanmaya çalışın.
  • Gözlerinizi mümkün olduğunca kapatan bir gözlük/güneş gözlüğü kullanın.
  • Kontak lens kullanıyorsanız üzerine polenler yapışabileceği için dışarı çıktığınızda numaralı gözlük kullanmayı tercih edin.
  • Burnunuzu sık sık serum fizyolojik/deniz suyu ile temizleyin ve burun aspiratörü kullanın.
  • Dışarıdan geldiğinizde hemen ellerinizi yıkayıp kıyafetlerinizi değiştirin ve yıkamadan tekrar aynı kıyafetleri kullanmayın.
  • Yatmadan önce mutlaka saçlarınızı yıkayarak yapışan polenlerden arındırın.
  • Evin giriş kısmına dahi ayakkabılarınızla girmeyin ve ayakkabılarınızı kapalı bir dolapta muhafaza edin.
  • Ev pencerelerini sık dokuya sahip (sineklik) tellerle kaplayın.
  • Evinizdeki ve aracınızdaki klima filtrelerini sık sık değiştirin.
  • Seyahat halinde aracınızın pencerelerini kapalı tutun ve havalandırmayı dışarıdan hava gelmeyecek konumda çalıştırın.
  • Polenlerin yapışmasını önlemek için çamaşırlarınızı açık havada kurutmayın, mümkünse çamaşır kurutucusu kullanmayı tercih edin.
  • Yeni biçilen çimlerden mümkün olduğunca uzak durun.
  • Polen sezonunda, kişi diğer alerjenlere karşı da aşırı duyarlı olacağından ağır kokulardan, sigara dumanından, diğer solunum yolu alerjenlerinden ve hatta bilinen besin alerjenlerinden uzak durmaya çalışın.
  • Bilinen polen alerjiniz varsa çapraz reaksiyon gösteren besinleri ve polenlerden elde edilen balı tüketmekten kaçının.
  • Histamince zengin gıdaları tüketmekten kaçının, C vitamini ağırlıklı beslenin.
  • Açık havadaki fiziksel etkinliklerinizi polenlerin en az yoğunlukta olduğu zamanlarda yapmaya çalışın.
  • Kuru, güneşli ve rüzgarlı havalarda polen sayısının artacağını, nemli ve yağmurlu havalarda ise azalacağını unutmayın.
  • Doktorunuz ile görüşerek polen dönemi şikayetlerinizin azalması için antihistaminik ilaç kullanımını görüşün.
  • Astım hastası iseniz ve polen dönemi şikayetlerinizde artış gözlemliyorsanız gerekli ilaç kullanımı konusunda doktorunuzla görüşün.
  • Şikayetlerin şiddetine göre doktorunuzla aşı tedavisi seçeneğini görüşün.
Silikon burun tıkacı

Silikon burun tıkacının uygulanışı

Not: Polenlerle çapraz alerji riskine sahip ve histamince zengin gıdaların listesini Alerji ile Yaşam Platformu‘nda bulabilirsiniz.

Yardımcı Kaynaklar: American College of Allergy, Asthma & Immunology, Ascia, Asthma & Allergy Foundation of America

Çocuklarda Alerjik Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi Webinarı


Webinar

27 Nisan 2015 tarihli güncelleme: Webinarın videosu http://www.cocuklardabesinalerjileri.com adresinde mevcuttur. Cihazınıza Silverlight programı yükleyerek rahatlıkla izleyebilirsiniz. (Bakınız Madde 2) Videoyu izlemek için kayıt yaptırmanıza gerek yoktur. Video, alerjikanne.com ve colyak.org.tr adreslerine taşınana kadar bu web sitesinde muhafaza edilecektir. Videonun yayın hakkı sadece Alerjik Anne ve Çölyakla Yaşam Derneği’ne aittir. İzinsiz paylaşıldığı takdirde söz konusu kişiler hakkında yasal işlem başlatılacaktır.

Alerji ile Yaşam Platformu ve Çölyakla Yaşam Derneği, Türkiye’de ilk kez hastalara yönelik bir webinar yani internet üzerinden yayınlanacak bir seminere imza atıyor!

22 Nisan 2015, Çarşamba günü sabah saat 10:00’da Türkiye’nin her ilinden hatta dünyanın herhangi bir ülkesinden izlenebilecek webinar ile doktorlarımız Prof.Dr.Fügen Çullu Çokuğraş ve Prof.Dr.Haluk Çokuğraş evlerinize konuk olacak ve Çocuklarda Alerjik Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi’ni anlatacaklar.

Webinar konuları ile ilgili doktorlarımıza sormak istediğiniz sorularınızı 18 Nisan 2015 tarihine kadar alerjikanne@gmail.com adresine gönderebilirsiniz. Yöneltilen soruların bir kısmından webinar konuları arasında bahsedilecek, bir kısmı ise webinar sonundaki soru-cevap kısmında yanıtlanacaktır.

Katılımcıların webinar öncesi kayıt oluşturması gereklidir. Katılımcı sayısı sınırlıdır.

Kayıt işlemi için izlenmesi gereken adımlar şu şekildedir;

1.) http://www.cocuklardabesinalerjileri.com adresine giriniz.

2.) Eğer ekranda kayıt formunu görüntüleyemiyorsanız cihazınıza Silverlight programını yüklemeniz gereklidir. Bunun için bu linki tıklayabilirsiniz.

Webinarı kesintisiz izleyebilmeniz için Wifi internet bağlantısı olan bir pc, diz üstü bilgisayar veya iPad kullanmanızı öneririz.

Webinarı mobil cihazlardan izlemek istiyorsanız  gereken kriterler aşağıda belirtilmiştir:

  • iPad üzerinden izleyebilmek için;
    iPad 2, IOS 6.1 ve üzeri, Safari browser’dan izlenebilir.
  • iPhone üzerinden izleyebilmek için;
    iPhone 4 ve üstü, IOS 6.1 ve üstü
    Mediasite Mobile App. gereklidir. (Apple store’dan ücretsiz indirilebilir.)
    (AppStore mağazasında arama bölümüne “mediasite mobile app” yazmanız yeterlidir. Logosunu görüntülemek için bu linki tıklayabilirsiniz.)
  • Android işletim sistemleri üzerinden izleyebilmek için (Samsung cihazlar ve türevleri)
    Android 4.4. ve üzeri işletim sisteminizin olması gereklidir. Aksi takdirde işletim sisteminizi güncelleyiniz.
    Sonrasında Google Play mağazasından Dolphin Browser indirerek webinar’ı dolphin browser üstünden izleyebilirsiniz.
    (Google play mağazasına Dolphin browser yazmanız yeterlidir. Logosunu görüntülemek için bu linki tıklayabilirsiniz. )
  • Microsoft Surface ve Windows RT Tabletler üzerinden izleyebilmek için;
    Windows 8 veya 8.1 işletim sistemi versiyonu gereklidir.
    Internet explorer 10 ve üstü browser ile izleyebilirsiniz.
    Sürümünüzün güncelliğini ayarlar bölümünden görebilirsiniz. Eski sürümdeyseniz “sürümü güncelle” seçeneğini seçmeniz gereklidir. Explorer 10 güncelleme ile otomatik olarak cihazınıza yüklenecektir.)

3.) Resimde yer alan kayıt formunu doldurunuz. Kullanıcı şifreniz email adresiniz olacaktır.

kayıt sayfası

 

 

 

 

 

 

 

 

4.) Kaydı yaptığınız cihazdan tekrar aynı websitesine girdiğinizde program sizi otomatik olarak tanıyacak ve şifre sormayacaktır. Eğer kaydı yaptığınız cihazdan farklı bir cihaz üzerinden bağlantı sağlayacaksanız kayıt formu tekrar görüntülendiğinde en alttaki “Already registered?” kısmına email adresinizi giriniz ve Sign in tuşunu tıklayınız.

5.) Kayıt işlemi tamamlanınca karşınıza aşağıdakine benzer bir sayfa belirecek ve webinar günü ve saati canlı yayında bu ekran aktif hale geçecektir.

kayıt sonrası

 

 

 

 

Bu webinar sayesinde alerjiye dair kafanızdaki bir çok soru işaretinin ortadan kalkmasını umut ediyor, iyi seyirler diliyorum…

Alerjik Anne – Özlem Ceylan

IgE Antikoru Nedir?

İnsanoğlunun bağışıklık sistemi, vücuda giren yabancı moleküllerle savaşmak için protein bazlı bazı antikorlar geliştirir. Bu antikorların amacı, vücudu yabancı moleküllerin yol açabileceği zararlara karşı erkenden uyararak koruyuculuk sağlamaktır. İmmünoglobulinler adı verilen bu antikorların IgG, IgM, IgA, IgD, IgE diye adlandırılan cinsleri vardır.

Normal şartlarda bazı parazitlere karşı salgılanan ancak alerjik reaksiyonlarda da rol oynayan antikor tipi İmmünoglobulin E’dir(IgE). IgE antikoru, sağlıklı insanlarda belirli bir oranda sentezlenirken, alerjik reaksiyon gösteren kişilerde artış eğilimindedir.  Bağışıklık sistemi, alerjen madde ile ilk karşılaştığında bol miktarda IgE antikoru kana salınır. Bu IgE antikorları deri, sindirim ve solunum sisteminin iç yüzeylerini kuşatan epitel doku arasında yer alan milyonlarca sayıdaki mast hücrelerine tutunurlar. Bu aşamada IgE antikorlarının yüzeylerine bağlanmış haldeki mast hücreleri, ateşlenmeye hazır mayınlar gibidir. Alerjen madde vücuda girince bu hücreler patlar ve içlerindeki histamin ve benzeri molekülleri dışarı boşaltarak yabancı olarak algılanan alerjenler öldürülmeye çalışılır. Her mast hücresi içinde, alerjik reaksiyona neden olan yaklaşık 500-1500 adet tanecik vardır. Bu taneciklerin döküldüğü yer, alerjik tepkimenin yerini belirler. Örneğin mast hücreler akciğerlerde etkinleşmişse, serbest kalan maddeler bronşları daraltarak nefes darlığı, hırıltı ve öksürük gibi astım belirtilerine yol açar.

image

Kırmızı renkli IgE antikorlarının Mast hücresine kilitlenerek histamin sentezlenmesi

Alerjik bir kişi, belli bir alerjenle ilk karşılaştığında, yalnız o alerjene özel olan bir IgE antikoru üretir. Buna Spesifik IgE antikoru denir. Alerji teşhisi için kan testlerinde total IgE yani vücudun o andaki IgE antikoru miktarı ve belirli bir alerjene karşı geliştireceği spesifik IgE antikorları ölçülebilir. Bu kan testleri IgE aracılı alerjiye sahip kişilerde daha net sonuç vermektedir. Keza gecikmiş reaksiyon gösteren Non-IgE alerjisine sahip kişilerde IgE antikorundan ziyade eozinofil denilen beyaz kan hücreleri alerjik reaksiyonu tetikleyen bir role sahiptir.

Kan testi sonuçları spesifik IgE açısından aşağıdaki skalaya göre değerlendirilir.

IgE

 

 

 

 

 

 

Her çeşit alerjene (besin, küf, polen, hayvan tüyü, ev tozu…) karşı kanda bakılabilecek spesifik IgE testleri bazı özel kodlarla anılmakta ve test sonuçlarında çoğu zaman bu kodlar yer almaktadır. Spesifik IgE kodları için ekteki dosyadan yararlanabilirsiniz.

Alerji Test Kodlari

Kaynak: American Academy of Pediatrics, Asthma & Allergy Foundation of America, World Allergy Organization

Alerjik bir çocuk için doktor seçimi nasıl yapılmalı, muayenede nelere dikkat edilmeli?

image

Alerji deyince ister istemez toplum olarak gözümüzün önünde ilk canlanan; insanı kızartıp kabartıp hapşurtup gözlerini yaşartan geçici bir rahatsızlık oluyor. Oysa tıp ilerledikçe alerjinin ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğu, sadece deri ve solunum yolu üzerinde değil sindirim hatta sinir sistemi üzerindeki etkileri ortaya çıktı. Ben de alerji ile büyüyen bir çocuk olduğum için oğlumla aramda sadece bir kuşak olmasına rağmen alerjiye bakış açısının ne kadar değiştiğini bizzat görebiliyorum. En azından sağlık sektörü çağımızın vebası olarak adlandırabileceğimiz bu hastalıktan artık daha sık bahseder oldu.

Bununla beraber uzmanlık alanları da birbirinden yavaş yavaş ayrılmaya, hekimlerimiz tepkilerin yoğunlaştığı bölgelere göre ihtisaslaşmaya başladı. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak ilk kez 2 yıl önce fark edip dile getirdim bunu. Alerji ile mücadelede tepkilerin yoğunlaştığı bölgeye göre doktor seçmek hastaya gerçekten çok vakit kazandırıyor.

Bu bağlamda alerji tepkilerinizi çoğunlukla deri üzerinde gözlemliyorsanız bir Alerji Uzmanı‘na, derinin yanı sıra solunum yollarında gözlemliyorsanız Alerji ve Solunum Yolu Hastalıkları Uzmanı‘na, eğer ağırlıklı olarak sindirim sisteminde görüyorsanız yani reflü veya mukuslu/kanlı kaka gibi, o zaman bir Gastroenteroloğa başvurmanız daha sağlıklı olacaktır. Eğer alerjinizi Çocuk Doktorunuz ile takip ediyor ve sağlıklı bir yol izliyorsanız illa bir uzmana gitmek zorunda değilsiniz. Ancak diyette yol alamıyor, alerjik tepkilere karşı çeşitli denemelere rağmen sonuç alamıyorsanız tepkilerinize göre bir uzman hekim seçmeniz daha faydalı olabilir. Kısa bir süre içerisinde Alerji ile Yaşam Platformu‘nda çeşitli illerden doktor önerileri olan bir liste paylaşacağım. Takipte kalınız…

Kendinize uygun doktoru seçtiniz, gelelim ilk muayeneye. İlk muayene hem teşhisinizin koyulması hem de tedavinizin doğru başlaması adına çok önemlidir. Burada doktorun yaklaşımı kadar ailenin hikayeyi ne kadar doğru anlattığının da çok büyük önemi vardır. Bu nedenle muayene öncesi bazı hazırlıklar yapmak size hem vakit kazandıracak hem de herhangi bir atlamanın önüne geçecektir. Muayene öncesi bir özet çıkartarak, durumunuzu net bir şekilde ortaya koymanız gerekir.

Bu özet hikayenize eklemeniz gerekenler şu şekilde sıralanabilir;
– Ailedeki alerji veya otoimmün hastalık sahibi kişiler
– Bebeğin kısaca doğum hikayesi (Sezeryan/normal doğum, doğum kilosu/boyu, hemen doğum sonrası uygulanan işlemler-kuvöz, sarılık tedavisi, aşı tepkisi…gibi)
– Bebeğin doğum anından itibaren nasıl beslendiği (anne sütü, formüla takviyesi…gibi)
– Çocuğunuzda ilk alerji belirtilerini görmeye başladığınız tarih ve tepkilerin tanımı ( 2 aylıkken mukuslu kaka, 3 aylıkken sırtta ürtiker, 6 aylık ek gıdaya geçince kusma…gibi) Tepkilerin tam listesini görmek için bu linki tıklayabilirsiniz.
– Tepkileri fark ettikten sonra izlediğiniz yöntem (Kullandığınız ilaçlar, gittiğiniz doktorlar, yaptırdığınız testler…gibi)
– Eğer ek gıdaya başlandı ise hangi sıra ve hangi yöntemin uygulandığı (3 gün bekleme kuralı veya ilk yoğurt/karışık sebze çorbası ile başlamak gibi)
– Tepkilerin ne zaman ve hangi durumlarda arttığına dair ailenin gözlemleri (Patates yedikten 3 gün sonra, yanağına yoğurt deyer deymez, ocakta pişen yemeğin kokusunu soluyunca, dışarıda veya ev ortamında, sabah veya gece, yemekten hemen sonra…gibi)
– Mevcut durumdaki beslenme şekli (Sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği, ara öğün şeklinde bir liste yapılabilir. Kullandığı formüla markası ve günlük tüketim miktarı da eklenmelidir. Çocuğun tükettiği tüm yiyecek ve içeçekler belirtilmelidir. Çiğnediği sakız bile dahil! ) Eğer bebek anne sütü alıyorsa beslenme listesi anne için de ayrıca hazırlanmalıdır. Annenin tüm yiyip içtiği ve kullandığı ilaçlar listede yer almalıdır.
– Geçmişte uygulanan herhangi bir aşı veya ilaca karşı alerjik reaksiyon oluştu ise hangi ilaca/aşıya nasıl bir tepki verdiği
– Mevcut durumda yaşadığınız belirgin şikayetler, varsa kullandığınız ilaçlar

İlk muayenede doktorunuzun uygulayacağı fiziksel muayene çok önemlidir. Keza boğaz duvarındaki baloncuk şeklindeki kabarcıklar reflüyü, makat aralanınca görünen hare şeklindeki pütürlü pişik besin alerjisini, hırıltılı nefes ise solunum yollarında bir sıkıntı olduğunu işaret edebilir. Çocuğun bu muayene esnasında mümkün olduğunca sakin durması doktorunuzun daha sağlıklı gözlem yapmasına imkan sağlayacaktır. Bu nedenle önce annenin endişelerinden sıyrılıp mümkün olduğunca soğukkanlı durması gerekir, keza hiç bir çocuk annesinin huzursuz olduğu bir ortamda huzurlu olamaz. Anne mümkün olduğunca muayene boyunca çocukla konuşmalı, onu sakinleştirmek için yumuşak bir ses tonu kullanmalı, elini tutmalı, yanında durmalı ve endişelenecek bir şey olmadığını ona sözle değil hareketleri ile göstermelidir. Sık sık doktor ziyeretlerinde bulunan çocuklarda doktor fobisinin oluşması normaldir. Bu korkuyu yenmek için evde doktorculuk oynamak, onu doktor ekipmanlarını kullanmaya teşvik etmek, hekimlik mesleğini anlatan hikayeler okumak hatta uydurmak işe yarayacaktır. Muayene esnasında annenin yanında mutlaka baba, büyükanne veya bir aile yakını olmalıdır ki muayene bittiği an çocuğu odadan çıkartıp bekleme salonuna götürmek hem çocuğu rahatlatacak hem de annenin doktor ile daha sağlıklı bir iletişim kurmasını sağlayacaktır. Bebeğin muayene esnasında çok tok veya çok aç olmamasına dikkat ediniz. Keza aç olması huysuz olmasına, çok tok olması ise muayene esnasında kusmasına neden olabilir. Eğer mümkünse muayene saatini bebeğinizin uykusunu almış olduğu bir zamana denk getirirseniz daha huzurlu ve sakin olacaktır.

Muayenede yanınızda bulunması gerekenler de şu şekilde sıralanabilir:
– Muayene öncesi hazırladığınız özet hikayeniz
– Çocuğun veya emziren annenin beslenme listesi
– Kullandığı ilaçların dozunun da belirtildiği liste
– Tüm geçmiş test sonuçları (mümkünse tarih sırasına göre)
– Aşı karnesi, boy-kilo takip çizelgesi
– Çocuk için yedek kıyafet, emzik, biberon, mama, bez, ıslak mendil, oyuncak
– Çocuğun anne üzerine kusma ihtimali hesaba katılarak anne için yedek kıyafet
– Anne diyette ise ona uygun yiyecek
– Doktorun söylediklerini daha kapıdan çıkar çıkmaz unutabilceğiniz ihtimaline karşılık ses kaydı yapabilen bir cep telefonu (eğer sizin telefonunuzda böyle bir özellik yoksa bir yakınınızdan ödünç alabilirsiniz)

Muayene bitiminde doktorunuza uygulamanız gereken diyeti, beslenmenize ekleyip çıkarmanız gerekenleri, kullanmanız gereken ilaçları, dozunu ve ne şekilde kullanmanız gerektiğini (sabah-akşam, aç-tok, yemekle mi-yatmadan önce mi…gibi), bundan sonra izlemeniz gereken yöntemi, bir sonraki kontrol randevusunun ne zaman olacağını, acil durumlarda kendisine nasıl ulaşabileceğinizi, bu süreçte takvime göre uygulamanız gereken aşı varsa yaptırıp yaptırmamanız konusundaki görüşlerini sormayı ihmal etmeyiniz. Muayene sonrası kafanıza takılan veya net anlaşımayan bir nokta varsa kendisini arayıp mutlaka teyit alınız. Kendi varsayımınız veya başka bir kişinin tavsiyesi ile hareket etmeyiniz. Kontrol randevularınızı ve periyodik tahlillerinizi ihmal etmeyiniz.

Anafilaksi Acil Eylem Planı

image

Anafilaksi kişinin alerjen ile temasından sonra, 5 dakika ile 2 saat içerisinde ani oluşan ciddi ve hayati tehlike taşıyan bir alerjik reaksiyondur. Özellikle IgE aracılı alerji cinsine sahip, kanda yüksek spesifik IgE değerleri olan ve alerjen ile temasta ani reaksiyon veren kişiler risk grubu altındadır. Ancak alerjik bir bünyenin ilk kez karşılaşacağı bir alerjene karşı nasıl tepki vereceği önceden tahmin edilemez, örneğin besinlere karşı non-IgE alerjisi olan bir kişi ilaçlara veya arı/böcek sokmalarına karşı ani reaksiyon verebilir. Maalesef ülkemizde herhangi bir istatistik tutulmamasına karşın her yıl Amerika’da yaklaşık 1500-2000 kişinin anafilaksi nedeni ile hayatını kaybettiği unutulmamalıdır. Anafilaksiye en çok besinler, ilaçlar, böcek sokmaları ve lateks neden olmaktadır.

Anafilaksi belirtileri şu şekilde ortaya çıkar; Ürtiker, anjiyoödem, deride kızarma/kabarma (flushing), kaşıntı, dudaklarda, dilde ve boğazda şişme, seste kalınlaşma, boğazda tıkanma hissi, öksürük, hırıltılı nefes(wheezing), nefes darlığı, solunum yetmezliği, yutkunmada veya konuşmada güçlük çekme, karın ağrısı, mide bulantısı, kusma, ishal, kas spazmı, terleme, dışkı veya idrar kaçırma, kalp atışlarında düzensizlik, tansiyon ve nabızda düşme, hipotermi (vücut ısısında düşme), baş dönmesi, baş ağrısı, gözlerde kararma, bilinç kaybı ve tepkiler kontrol altına alınamazsa ölüm.

image

Anafilakside unutulmaması gereken en önemli husus, reaksiyon gelişimi ne kadar hızlı ise ölüm riski de o kadar yüksektir. Bu durumda hastaya hemen adrenalin içeren Epipen oto-enjektör uygulanmalıdır. (Bakınız “Epipen nasıl temin edilir” ve “Epipen kullanma talimatı“) Tepkiler hafiflemediği takdirde 10-15 dakika sonra ikinci bir Epipen uygulanabilir ancak enjektör kesin önleyici bir çözüm olmadığı için ilk doz uygulanır uygulanmaz 112 aranıp Ambulans çağırılmalı ve hastanın solunum desteği alması sağlanmalıdır. Anafilaksi anında ilk arayacağınız numara ne eşiniz, ne anneniz, ne akrabanız, ne de doktorunuz olmalıdır, keza doktorunuz da size acil servise başvurmanızı önerecektir. Her zaman ilk aramanız gereken 112 Acil Ambulans Hizmeti olmalıdır. Telefonda görevliye anafilaksi durumunu anlatıp ambulansın tahmini varış süresini sorunuz. Sadece acil servise 10-15 dakikalık mesafe içindeyseniz kendi aracınız ile gidebilirsiniz. Ambulans bekleme süresinde hasta düz bir zemine yatırılmalı, ayakları baş bölgesinden yukarıda kalacak şekilde yükseğe kaldırılmalı, olası kusma ve tıkanma ihtimaline karşı baş ve gövde yana çevirilmeli ve dilde şişme varsa parmak ile bastırılarak soluk borusunu kapatmasına engel olunmalıdır. Eğer kalp atışlarında düşme ile beraber hipotermi başladı ise vücüt ısısını korumak için çocuğun üzeri battaniye ile örtülmeli, sıcak bir ortamda tutulmalıdır. Hasta kendisini ne kadar iyi hissediyor da olsa hiç bir zaman ambulans veya araca kadar yürütülmemeli, kucakta baş yukarıda kalacak şekilde taşınmamalı, hayati organlar olan kalp ve beyine kan gidişini hızlandırmak için her zaman yatay pozisyonda tutulmalıdır.

imageHiç bir anafilaktik şokun evde kendi kontrolünüzde geçirilebileceği düşünülmemelidir çünkü vücudu normal döngüsüne döndürmek için Epipen iğne yeterli olmayabilir. Bu durumda gereken diğer ilaçlar sadece bir sağlık ekibi tarafından uygulanabilir.Ağızdan alınan antihistaminikler daha geç kana karışacağı için şokun engellemesinde kesinlikle işe yaramaz. Antihistaminiklerin kana karışıp etki etme süresi 1-2 saati bulabileceği için anafilaksi anında ilk uygulamanız gereken Epipen oto-enjektördür. Her alerjik reaksiyon anafilaksi değildir, ne zaman hangi durumlarda Epipen kullanmanız gerektiği konusunda doktorunuzdan bilgi alınız.

imageEğer çocuğunuz okula gidiyorsa yedek bir Epipen iğneyi okulda bulundurmanız ve okul personelini (servis görevlisi dahil) Epipen kullanımı konusunda eğitmeniz yararlı olacaktır. Aynı şekilde çocuğunuz bakıcı veya aile üyelerinden birisinin bakımında ise bu kişileri Epipen iğne kullanımı konusunda bilgilendirmeniz gerekir. Akılda kalması açısından iğnenin kullanım şeklini gösteren bir şema paylaşmanız faydalı olacaktır. Aşağıdaki örneği kendi şahsi bilgilerinizi ekleyerek kullanabilirsiniz.

image

Epipen iğne her zaman çocukların erişemeyeceği yerlerde saklanmalı, gün ışığı geçirmeyecek şekilde kendi karton kutusunda veya bir kılıf/çanta içerisinde tutulmalıdır. (Keza gün ışığı adrenalinin bozulmasını neden olur.) Aynı şekilde 25 derece üzerinde saklanmamalıdır, örneğin bir yaz günü araba içerisinde unutulursa adrenalinin bozulması kaçınılmaz olacaktır. İğne üzerindeki pencereden görünen sıvı her zaman şeffaf renk olmalıdır, herhangi bir renk değişikliğinde iğneyi kullanmayınız ve yenisini temin ediniz.

imageEpipen iğnenin kullanım süresi 1 yıldır. Son kullanma tarihini mutlaka kutu üzerine büyük bir şekilde yazınız ki dikkatinizi çeksin. Son kullanma tarihi geçmeden yenisini temin etmeyi ihmal etmeyiniz. Süresi geçen Epipen iğneyi pratik yapmak amaçlı bir meyveye saplayarak deneme yapabilirsiniz. Yanlış kişilerin eline geçmemesi açısından süresi geçen iğneyi içi dolu halde çöpe atmayınız.

Kaynaklar: FARE, American Academy of Allergy, Asthma and Immunology, American College of Allergy & Asthma, Puader, Prof.Dr.Özkan Karaman’ın Anafilaksi konulu makalesi

Süt Alerjisi, Süt Ürünleri Alerjisi ve Laktoz İntoleransı Arasındaki fark nedir?

image

Tepkileri çok net bilinmediği için sık sık birbirine karıştırılan 3 farklı terimi kısa ve öz açıklayan bir makale çevirisini sizlerle paylaşarak yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak istedim.

Süt Alerjisi immün sistemin besin içerisindeki proteinlere tepki gösterdiği bir besin alerjisi cinsidir. Süt içerisindeki protein sindirildiğinde immün sistem tetiklenir ve kaşıntı, kızarıklık, kabarma gibi hafif tepkilere veya nefes alamama, hırıltı, bayılma gibi ciddi tepkilere neden olabilir. Besin alerjisinin ölümcül olma potansiyeli olduğu da unutulmamalıdır. (Anafilaksi)

Süt alerjisi bazen Süt Ürünleri Alerjisi olarak adlandırılır ancak bu terimi kullanırken dikkat etmek gerekir. Süt ürünleri, içerisinde inek sütü bulunduran besinlere verilen genel bir isimdir ve süt gibi tek bir içerikten oluşmaz. Bu nedenle içerik etiketlerinde alerjenlerin belirtilmesi kurallarına göre süt ürünleri değil, süt belirtilmek zorundadır. Bu nedenle süt alerjisi ile yeni tanışan kişilere süt ürünleri alerjisi demek yerine süt alerjisi demek içerik etiketlerini okumakta kolaylık sağlar.

Gıda intoleransı ise besin alerjisinde olduğu gibi immün sistemin tepkisini içermez. Laktoz intoleransı olan bir kişi, süt ve süt ürünlerinde bulunan laktoz adlı şekeri parçalayıp sindirebilecek laktaz enzimine sahip değildir. Sonuç olarak bu kişiler süt ve süt ürünlerini sindiremez ve bulantı, kramp, gaz, şişkinlik ve ishal gibi belirtiler gösterebilir. Laktoz intoleransı kişiye büyük rahatsızlık vermesine karşın hayati bir tehlikesi yoktur.

Kendinizde veya çocuğunuzda süt alerjisi belirtileri veya yukarıda bahsedilen laktoz intoleransı belirtileri gözlemliyorsanız, mutlaka bir alerji uzmanına veya gastroenteroloğa başvurmalısınız. Laktoz intoleransı olan kişiler laktaz enzimini dışarıdan alarak süt ve süt ürünlerini rahatlıkla tüketebilirken daha çok çocukluk döneminde görülen süt alerjisinde çocuğa ve gerekirse emziren anneye diyet önerilir. Süt alerjisinin çocuk büyüdükçe hafifleyip 2-5 yaşlarında geçmesi öngörülür. Besin alerjileri çok nadiren ilk ergenlik çağına kadar devam edebilir veya ömür boyu sürebilir.

Kaynak: FARE

Çölyak, Buğday Alerjisi ve Gluten İntoleransı Arasındaki fark nedir?

image Çölyak, buğday alerjisi ve gluten intoleransı birbirine çok karıştırılan terimlerdir. Bu nedenle geçen hafta Amerika’da yayınlanan iki makelenin çevirisi ile konuya açıklık getirmek ve aralarındaki farkı daha net ortaya koymak istedim.

Buğday alerjisi bir çeşit besin alerjisidir ve bağışıklık sisteminin bir besine tepki vermesi ile ortaya çıkar. Buğday içindeki protein sindirildiğinde immün sistem tetiklenir ve kaşıntı, kızarıklık, kabarma gibi hafif tepkilere veya nefes alamama, hırıltı, bayılma gibi ciddi tepkilere neden olabilir. Besin alerjisinin ölümcül olma potansiyeli olduğu da unutulmamalıdır. Buğday alerjisi olan kişilerin bir çoğu diğer tahılları tüketebilir, çocukların %20’si buğdayın yanı sıra diğer tahıllara da alerjik tepki verir.

Çölyak ise immun sistemin buğday, arpa, çavdar ve bazen yulafta da bulunan gluten proteinine anormal bir tepki vererek ince bağırsaklarda hasara neden olan bir otoimmün hastalıktır. Besin alerjisinde rol oynayan hatta anafilaksiye neden olan IgE antikoru çölyak hastalığında görülmez. Çölyak hastalığı sadece HLA-DQ2 ve DQ8 diye adlandırılan genlere sahip kişilerde ortaya çıkar. Tahmini olarak dünya nüfusunun %30’u bu genleri taşır ancak bu kişilerin hepsinde çölyak hastalığı ortaya çıkmayabilir. Öte yandan bu genleri taşımayan bir kişi kesinlikle çölyak hastalığına yakalanamaz. Teşhis koymak için hastanın hikayesi dinlenir ve kan testleri yapılabilir. Ancak kan testleri %100 doğru sonuç vermediğinden ötürü, kesin teşhis için uzman bir gastroenteroloğun ince bağırsak endoskopisi ve biyopsisi yapması gerekir. Bu tetkikler kişi gluten tüketirken yapılmalıdır. Teşhisi kesinleşen kişiler ömür boyu gluten içeren gıdaları tüketmemelidir. Teşhis koyulamayan ve gluten tüketmeye devam eden hastalarda bağırsaklardaki tahribat nedeni ile anemi, kronik yorgunluk, osteoporoz, dalak hastalıkları, kısırlık, nörolojik sorunlar, cilt kızarıklıkları ve hatta kanser görülebilir.

Anne sütü ile beslenmenin çölyak riskini azalttığını gösteren çalışmalar mevcuttur, hatta çocuğa ilk kez gluten verilirken anne sütü ile de besleniyor olması çölyak riskini azaltır. Kişinin daha önce bağırsak enfeksiyonları geçirmiş olması ve bağırsak florasının bozulup yararlı bakterilerin azalmış olması da çölyak hastalığını tetikleyebilir. Ayrıca buğdayın genetiği değiştirilerek gluten oranının yükseltilmiş olması ve gelişmiş ülkelerde ekmek tüketiminin artması da çölyak hastalığının gelişmesinde önemli bir rol oynamaktadır.

Gluten intoleransı ise hastanın çölyak belirtileri göstermesine karşın kan testlerinin negatif ve endoskopi sonuçlarının normal çıktığı durumdur. Bu duruma çölyak olmayan gluten hassasiyeti denir. Belirtiler çölyakta olduğu gibi karın ağrısı, şişkinlik, gaz, ishal, uyuşukluk, sersemlik, yorgunluk olarak gözlenebilir. Hastanın beslenmesinden gluten çıkarılınca şikayetlerde düzelme görülür, glutenli gıdalar tekrar diyete eklendiğinde ise şikayetler tekrar ortaya çıkabilir. Gluten intoleransının varlığı halen tartışmalıdır çünkü herhangi bir test ile tespit edilmesi mümkün değildir. Çölyak gibi otoimmün bir hastalık olduğu düşünülmez ve çölyaktaki komplikasyonlarla ilişkilendirilmez.

Buğdaya veya gluten içeren tahıllara karşı tepkiler gözlemleyen kişi hemen uzman bir gastroenteroloğa başvurmalı ve gerekli tetkikler ile tepkilerin hangi nedenden ötürü ortaya çıktığı saptanmalı, bu doğrultuda gerekli önlemler alınmalıdır.

Kaynak: FARE & AAAAI

Şampuan, Sabun ve Nemlendiricilerdeki Gizli Alerjenler

imageYenidoğan bebekler için en hassas, en güvenilir şampuan ve nemlendiriciyi seçmek şüphesiz çok önemlidir. Hele ki alerjik bir bebek için annenin dikkat etmesi gereken, hipoalerjenik ibaresi olan yani alerji testleri yapılmış ve güvenilirliği belgelenmiş bir ürünü tercih etmektir. Seçilen ürünün sağlık açısından zararlı paraben de içermemesi gerekmektedir.

imageÖte yandan çoğu bebek şampuanının içerik bilgisi incelendiğinde çeşitli meyve veya bitki özleri içerdiği göze çarpmaktadır. Örneğin; Mustela şampuan ve nemlendiriciler avokado özü içerir. Bübchen marka şampuanlar papatya ve buğday proteini, Dove sabunlar ise inek süt proteini ve hindistan cevizi sütü içermektedir. Chicco, Johnson’s baby, Sebamed gibi markalar da papatya, aynısefa çiçeği gibi çeşitli bitkisel özlerden elde edilmektedir. Bu tip alerjenler sadece ağız yoluyla alındığında değil, deri üzerindeki gözeneklerden vücuda nüfus ederek de alerjik reaksiyona sebep olabilir. Bebeğin banyo esnasında bu ürünleri yutmamasına da özen gösterilmelidir.

Bu nedenle alerjik bebek sahibi anneler, ister yiyecek/içecek olsun, ister kozmetik/temizlik ürünü olsun mutlaka etiket içeriğini inceleyerek tercih yapmalı ve ilk kullanımda aynı saç boyalarında olduğu gibi kulak arkasına sürerek test etmelidir. Herhangi bir kızarıklık/kaşıntı ile karşılaşılırsa Alerji doktoruna başvurulup alternatif ürün önerisi alınmalıdır.

Okul çağındaki çocuklar için de okulda kullandıkları sabunların içeriği kontrol edilmeli, herhangi bir alerjik reaksiyon söz konusu ise okul yönetimi konu ile ilgili uyarılmalıdır.

image