Bahar Temizliği Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

spring-cleaning-green

Baharın gelmesi ile beraber özellikle alerjik çocuk sahibi anneler için önemli bir süreç başlar: Bahar Temizliği!

Bahar temizliği ile ev içi alerjenler oldukça azaltılabilir ve alerjik şikayetlerde rahatlama sağlanabilir. Ancak bahar temizliği aynı zamanda evde toz kalkmasına, bu tozun  kullanılacak temizlik ürünlerinin kokuları ile beraber ev içindeki havaya karışmasına neden olabilir. Bu durum özellikle alerji ve astım hastaları için risklidir.

Bu nedenle bahar temizliği yaparken dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır;

Yatak Odaları

Kids-Rooms-5-easy-living-13jun13_pr_bYatak odaları bahar temizliğine başlamak için en önemli noktadır. Çünkü her insan günün en az 8 saatini yatak odasında uykuda geçirir. Çocuklar için bu sürenin daha uzun olduğunu düşünürsek ev içi havanın en kaliteli olması gereken yer yatak odalarıdır. Yatak odasında adım adım yapmanız gerekenler şu şekilde sıralanabilir;

  • Dolaplardaki kıyafetleri ayırın. Giymediğiniz veya çocuğunuza küçülen kıyafetleri ihtiyaç sahiplerine verilmek üzere dolaptan çıkartın. Unutmayın ki ne kadar çok eşya o kadar çok toz demektir.
  • Aynı şekilde çocuğunuzun oynamadığı oyuncakları bağışlanmak üzere ayırın. Oyuncakları her zaman kapalı kutularda muhafaza edin. Oyun bittikten sonra her oyuncağı kutusuna kaldırmayı da bir oyun haline dönüştürüp çocuğunuza erken yaşta bu sorumluluğu kazandırabilirsiniz.
  • Mevsimlik kalın giysileri başka bir alanda muhafaza etmek için ayırın. (Battaniye, yorgan, kazak vb. gibi…) İçi vakumlanan saklama torbaları kullanabilirsiniz. Bu tip kalın-tüylü kıyafet ve battaniyelerin ev akarlarının en sevdiği yaşam alanı olduğunu unutmayın.
  • Yatak odasında açıkta kitap bulundurmamaya çalışın. Keza kağıt çok miktarda toz toplar. Açıkta kitap bulundurmak yerine kapaklı kitaplık kullanmayı tercih edin. Kitapları okuduktan sonra başucunda bırakmak yerine kitaplığa kaldırın.
  • İhtiyacınız olmayan/kullanılmayan eşyaları bağışlayın. Keza çok mobilya-eşya tozun birikmesi için daha çok zemin demektir.
  • Odadaki gereksiz eşyalardan kurtulduktan sonra temizliğe yukarıdan başlayın. Varsa klima-tavan fanının ve tavan lambasının üzerinde biriken tozları alın.
  • Daha sonra uzun süredir yeri değiştirilmeyen yatak-dolap-komidin gibi eşyaları çekerek altında biriken tozları alın.
  • Temizlik esnasında hepa filtreli elektrik süpürgesi kullanmaya çalışın.
  • Yatak nevresim ve antiakar kılıflarınızı 60 derece üzerinde yıkayın. Yatağınızı kaldırarak altındaki sunta veya baza kısmını temizleyin.
  • Yatağınızın üzerini elektirik süpürgesinin uygun başlığı ile süpürün, özellikle kenar biye aralarında biriken tozları almaya dikkat edin. Yatak temizliği için profesyonel firmalardan da destek alabilirsiniz. Ancak kullanılacak kimyasalların içeriğini mutlaka kontrol edin.
  • Oda duvarlarını yine uygun bir süpürge aparatı veya nemli bez ile temizleyin. Duvar kağıdı kullanıyorsanız kağıt ile duvar arasında nem ve küf oluşmadığından emin olun.
  • Oda pencerelerinin lastiklerini küfe karşı kontrol edin. Odaların her gün bol bol (polen alerjisine karşı tercihen öğleden sonra) havalandırın. Dolap içlerinin de havalanması için kapaklarını açın.
  • Perdeleri sökerek kokusuz organik deterjanlarla parfümlü yumuşatıcı kullanmadan yıkayın. Stor ve zebra tarzı perdelerin daha çok toz tutması nedeni ile kolay yıkanabilen sık dokulu kumaş perde tercih edin. Yine çok toz barındıran kat kat fon perdelerden kaçının.
  • Yatak odasında mümkünse kolay yıkanabilen pamuklu kilim veya BPA içermeyen plastik malzemeden üretilen matları tercih edin.
  • Temizlik yaparken maske takmayı veya bir tülbent ile ağız-burun kısmınızı örtmeyi ihmal etmeyin.
  • Kullanacağınız temizlik malzemelerinin organik bitkisel bazlı olmasına dikkat edin. Keskin kokulu çamaşır suları sağlık açısından çok tehlikelidir ve astım ataklarına neden olabilir.

Mutfak ve Banyolar

contemporary-bathroom-kitchen

  • Mutfak dolaplarını boşaltarak son kullanma tarihi geçmiş ürün olup olmadığını kontrol edin. Aynı şekilde kullanmadığınız mutfak eşyalarını ihtiyaç sahiplerine verilmek üzere eleyin.
  • Aynı şekilde banyonuzda kullanmadığınız temizlik/kozmetik ürünlerini ve son kullanma tarihi geçmiş ilaçlarınızı eleyin. Ecza dolabınız varsa içindekileri kontrol edin.
  • Temizlik esnasında çamaşır suyu yerine mutlaka organik/kokusuz/alerji dostu ürünleri tercih edin. Lateks alerjiniz varsa lateks-free temizlik eldiveni kullandığınızdan emin olun.
  • Banyodaki ıslak zeminleri kontrol edin. Sürekli ıslanan duş perdesi, banyo paspası gibi yüzeylerde küf oluşumu varsa çöpe atın.
  • Banyo ve mutfak evin en nemli alanları olduğu için küf oluşumuna çok elverişlidir. Bu nedenle küfün oluşabileceği nemli yüzeyleri kontrol edip varsa küften arındırın. Küf temizliğinde sulandırılmış limon tuzu en etkili yöntemlerden birisidir.
  • Banyo veya mutfak su tesisatında bir sızıntı olup olmadığını kontrol edin. Havalandırma varsa açık tutmaya çalışın. Yemek pişerken aspiratör çalıştırın ya da mutfak kapısını kapalı tutup pencereyi açarak yemek buharının evin dışına çıkmasını sağlayın. Aynı şekilde banyo yaptıktan sonra buharın odalara yayılmasını engellemek için banyo kapısını kapalı, havalandırma penceresini açık tutun.
  • Banyoda nemli kalan sabun veya sabunluk üzerinde de küf üreyebilir, mutlaka kontrol edip küflenen nesneleri yenileyin.
  • Mutfaktaki çöp kutusu küf ve bakteri üremesi için çok elverişlidir, sık sık yıkayarak içini nemli bırakmamaya özen gösterin.
  • Buzdolabı, bulaşık veya çamaşır makinesi kapak kenarlarındaki lastikler de küf üremesi açısından risklidir. Mutlaka kontrol edip temizledikten sonra kuru kalmasına özen gösterin. Çamaşır yıkadıktan sonra makinanın kapağını açık bırakarak içinin iyice kurumasını sağlayın. Bulaşık ve çamaşır makinası filtrelerinizi sökerek temizleyin.

Salon ve Oturma Odaları

livingroom

  • Perdeleri sökerek kokusuz organik deterjanlarla parfümlü yumuşatıcı kullanmadan yıkayın. Stor ve zebra tarzı perdelerin daha çok toz tutması nedeni ile kolay yıkanabilen sık dokulu kumaş perde tercih edin. Yine çok toz barındıran kat kat fon perdelerden kaçının.
  • İhtiyacınız olmayan/kullanılmayan eşyaları bağışlayın. Keza çok mobilya ve biblo, vazo gibi eşyalar tozun birikmesi için daha çok zemin demektir.
  • Klima kulanıyorsanız  hepa filtrelerinizi yeniletin ve klima bakımı yaptırın.
  • Temizliğe önce yukarıdan başlayın. Tavan lambasının, varsa tavan fanının üzerinde biriken tozları alın.
  • Oda duvarlarını uygun bir süpürge aparatı veya nemli bez ile temizleyin. Duvar kağıdı kullanıyorsanız kağıt ile duvar arasında nem ve küf oluşmadığından emin olun.
  • Koltuk minderlerini ve yastıklarını mümkünse kılıflarını çıkartarak yıkayın. Koltuk  temizliği için profesyonel firmalardan da destek alabilirsiniz. Ancak kullanılacak kimyasalların içeriğini mutlaka kontrol edin.
  • Daha sonra uzun süredir yeri değiştirilmeyen koltuk-büfe-vitrin-tv ünitesi gibi eşyaları çekerek altında biriken tozları alın.
  • Açıkta kitap bulundurmamaya çalışın. Keza kağıt çok miktarda toz toplar. Açıkta kitap bulundurmak yerine kapaklı kitaplık kullanmayı tercih edin.
  • Hem polen hem küf oluşumu açısından ev içerisinde saksı çiçeği bulundurmayın.
  • Eğer akvaryum kullanıyorsanız küf oluşumu açısından kontrol edin ve sık sık temizliğini yapın.
  • Pencerelerin lastiklerini küfe karşı kontrol edin. Salonu her gün bol bol (polen alerjisine karşı tercihen öğleden sonra) havalandırın.
  • Ev içinde aşırı nem oluşumunu engellemek için  elektrikli veya hazneli nem giderici düzenekler kullanabilirsiniz.

Kolay gelsin!

yoga-spring-cleaning-pic-660x330

Yardımcı Kaynak: Astma & Allergy Foundation of America

 

Alerjik Çocuklar için Yazın Dikkat Edilmesi Gerekenler

summer-day-camps

Alerjik çocuklar için kış ayları ne kadar risk taşıyorsa aslında yaz ayları da benzer riskler taşır. Soğuk algınlığı, grip ve üst solunum yolu enfeksiyonları azalsa da yaz aylarında farklı riskler alerjik çocukların sağlığını tehdit eder. Bu risklerin en başında yiyecek çeşitlliğinin değişmesi, güneşe ve suya daha fazla maruz kalma, olası böcek ısırıkları sayılabilir. Alerjik çocuk ailelerinin bu ve benzeri riskler karşısında dikkat etmesi gerekenler ve alınabilecek önlemleri sizler için aşağıda özetlemeye çalıştım.

  • Besin Alerjisi Açısından Yiyecek Çeşitliliğinin Değişmesi

fruitplatterKış aylarında sebze, yaz aylarında ise meyve çeşitliliği daha fazladır. İnsanoğlu bu şekilde yaz aylarında terleme ile kaybedilen suyu, bol sulu meyveler tüketerek geri kazanabilir. Ancak besin alerjisi olan çocuklar için yediği bir besine uzun süre ara vermek bağışıklık sisteminin bu besine ait proteinleri unutup uzun bir aradan sonra tekrar karşılaşınca sanki ilk kez karşılaşıyor gibi tepki vermesine neden olabilir. Rebound etkisi denilen bu durum nedeni ile kış sebzeleri hatta meyveleri evde konserve şeklinde hazırlanıp ya da buharda-sıcak suda şoklanarak derin dondurucuda stoklanabilir. Rutin aralıklarla vücuda bu gıdalar tekrar tekrar verilerek bağışıklık sisteminin bu proteinleri unutmaması sağlanabilir. Rebound etkisi hakkında detaylı bilgi için Nisan ayında düzelnediğimiz webinarı izleyebilirsiniz.

Öte yandan bazı yaz meyveleri oldukça alerjik olarak bilinir. Özellikle kırmızı renkli ve berry ailesine ait meyveler… Bu meyveler denenirken çok dikkatli olunmalı, belirli bir meyveye tepki veren çocuğun aynı aileye ait diğer meyvelere de tepki verebileceği unutulmamalıdır. Bu meyvelerin listesi için Alerji ile Yaşam Platformu‘ndaki Genel Alerjen Besinler Listemize bakabilirsiniz.

Isıl işlemin meyvelerdeki proteinlerin kolayca parçalaması nedeni ile çiğ meyvelere tepki veren bir çocuğun aynı meyvelerin pişmiş halini daha kolay tolere edebileceği de göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda şekersiz meyve kompostosu, reçel, marmelat, pişmiş meyvelerden sorbe, meyve pestili, meyveli kek ve hamur işleri iyi birer alternatif olabilir.

  • Beslenmedeki Diğer Riskler

grillenYazın mangal-ızgara tarzı pişmiş etler daha çok tüketilir. Ancak unutulmaması gerekir ki bu tarz pişirme esnasında etin dışı çabuk pişer, içi nispeten çiğ kalabilir. Pişirme süresinin uzunluğu besinin proteinlerinin parçalanmasında etkili olduğu için alerji riskini azaltır, bu nedenle aynı etin haşlanmış hali bir çocuğa dokunmazken ızgara hali dokunabilir. Öte yandan ızgara tarzı bir eti dışarıda yiyecekseniz, hem kırmızı hem beyaz etlerin yumuşaması için bir gece önceden süt veya yoğurt suyu ile marine edildiği unutulmamalıdır. Bu risk nedeni ile dışarıda tüketeceğiniz etler konusunda çok dikkatli olmanız gerekir. Yiyeceğiniz eti kendiniz (alerjiniz yoksa) soğan suyu-zeytinyağı ile marine edebilirsiniz ancak yine etin pişirileceği mangal-ızgaranın çok iyi temizlenmiş olması gerekmektedir. Ufak bir bulaşma bile diyetinizin bozulmasına ve alerjik tepkinin gözlemlenmesine neden olabilir.

Yazın vazgeçilmezi dondurma konusunda da alerjik çocuk aileleri çok dikkatli olmalıdır. Keza dışarıda üretilen bir çok dondurma ve hazır külahların bazıları süt içermektedir. Bu durumda sorbe adı verilen sadece meyve püresinden elde edilen tarz sütsüz dondurma tercih edilebilir. Sorbeyi kendiniz evde dondurma makinası ile veya meyveleri dondurup rondodan geçirerek hazırlayabilirsiniz. Dışarıda sorbe tüketeceğiniz zaman da sorbeyi bizzat hazırlayan kişiden teyit almalı ve sütlü dondurmaya değmiş kaşık yerine temiz bir kaşıkla servis edilmesini rica etmelisiniz. Dışarıda üretilen sorbelere kıvam arttırmak için Guar gum tarzı katkılar eklenebildiği de unutulmamalıdır. Külahların içeriği de dikkati incelemeli, hazır külahlarda buğday unu, su, tuz ve şekerin yanı sıra soya lesitini, çeşitli bitkisel yağlar, kabartıcı ve vanilya aroması olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

Yazın beslenmedeki diğer bir tehlike ise havanın sıcak olması nedeni ile besinlerin çok daha hızlı bozulmasıdır. Özellikle proteince zengin besinler açıkta daha hızlı bakteri üretirler. Bu nedenle yumurta, et, tavuk, balık, süt ve süt ürünleri dışarıda uzun süre tutulmamalı, gerekirse buzdolabının derecesi hava sıcaklığına göre ayarlanmalıdır. Donmuş gıdalar çözünüp tekrar dondurulduğunda bakteri üremesi olacağı için marketten bu tarz ürünler temin edileceğinde alışverişin en sonunda dondurucudan alınmalı ve özel ısı koruyucu poşetlerle eve taşınmalıdır. Dışarıda temin edeceğiniz soğuk zinciri bozulmuş yiyecekler de gıda zehirlenmesine neden olabilir ve zaten bağışıklığı düşük olan çocuklar için ishal-kusma ile beraber oldukça yıpratıcı olabilir. Bu nedenle soğuk zincirin korunmasına ve hijyen koşullarının uygunluğuna çok dikkat etmek gerekir. Gıda zehirlenmesi durumunda ishal önleyici ilaçlarla enfeksiyonun vücutta hapsedilmesi yerine ishalin engellenmeyip mikropların vücuttan atılması ancak bu esnada vücudun kaybettiği suyun ağız veya serum şeklinde vücuda tekrar kazandırılması önerilmektedir.

Bir diğer önemli husus; meyve ve sebzeler çiğ veya pişmiş halde tüketileceğinde mutlaka kabukları soyulmalıdır. Keza tarım ilaçları besinin kabuk kısmına işleyip birikmekte ve yıkama ile arındırılamamaktadır. Bu tarz kimyasallar çocuklarda ciddi alerjik rekasiyonlara neden olabilir.

  • Güneş Alerjisi

download (3)Alerjik çocuklar için bağışıklık sisteminin güçlenmesi  için gerekli olan D vitamini kaynaklarından birisi de güneş ışınlarıdır. Ancak güneş alerjisi riski nedeni ile bu hususta dikkatli olunmalıdır. Birkaç çeşit güneş alerjisi olmasına karşın en sık rastlanan cinsi Polimorfik Işık Erüpsiyonu olarak adlandırılır. Sıcak iklime sahip ülkelerde görülme sıklığı yaklaşık %10 civarındadır. Özellikle açık tenli kişiler daha büyük risk altındadır. Bu tip güneş alerjisi hem UVA hem de UVB ışınları nedeni ile ortaya çıkabilir. Kişinin güneş ışınları ile temasından sonra gecikmiş reaksiyon olarak ortaya çıkar.  Genellikle burun, yanaklar, çene, boyun yan kısımları, el üstleri, kolların dış yüzleri simetrik olarak tutulmaktadır. Güneşe maruz kalan kişide, dakikalar veya saatler içerisinde başlayıp yaklaşık 7-10 gün sonra gerileyen döküntüler gözlenir.  Çocuklarda yüz en sık yerleşim bölgesidir. Güneş görmeyen ancak ışığın seyrek dokulu kıyafetlerden geçtiği alanlarda da nadiren döküntüler görülebilir.

Bazı ilaçların mesela bazı grup antibiyotik ve ağrı kesicilerin kullanımı da güneş alerjisini tetikleyebilir. Ayrıca deterjan, parfüm gibi kimyasallara maruz kalan kişilerde güneş alerjisi görülme riski artar. Aynı şekilde sedef, atopik dermatit(egzema) hastalarında da güneş alerjisi görülme riski daha fazladır. Ancak bazı otoimmün hastalıklarda da güneş alerjisi görülebileceği için kişide başka şikayetler de varsa mutlaka uzman bir hekime başvurulmalıdır.

Güneş alerjisinden korunmak için güneş ışınları ile temas mümkün olduğunca kısıtlanmalı, sık dokulu vücudu örten kıyafetler ve şapkalar tercih edilmeli, yüksek faktörlü koruyucu kremler kullanılmalıdır. Alerjik çocuklar için tavsiye edilen güneş kremi önerilerine Alerji ile Yaşam Platformu‘ndan ulaşabilirsiniz.

  • Deniz ve Havuz Kullanımı 

images (1)Yüzme için ilk tercih edilecek seçenek şüphesiz açık deniz olmalıdır. Denizin kendi kendisini temizleme özelliği nedeni ile enfeksiyon kapma riski havuz suyuna oranla daha düşüktür. Ancak kirli, köpüklü, normal dışı kokusu olan sularda yüzmek risk taşır. Plaj olarak kullanılan kıyılarda deniz sularının 15 günde bir mikrobiyolojik, fiziksel ve kimyasal kontrollerinin yapılıyor olması idealdir. Bu nedenle alerjijk çocuklar için mümkünse Mavi Bayraklı kıyılar tercih edilmelidir. Ancak soğuk denizler de alerjik çocuklar için risk taşıyabilir. Keza vücudun soğuk su ile ani teması veya sudan çıkınca üşüme nedeniyle ortaya soğuk ürtikeri denilen kaşıntılı kızarıklık çıkabilir. Bu nedenle çocukların soğuk suya birden dalmaları önlenmelidir. Suya önce ayaklar, daha sonra da vücut kademeli olarak sokulmalıdır.

Burun, geniz eti ve bademcik hastalıklarında, deniz suyunun olumlu bir etkisi vardır. Özellikle burundan geçen deniz suyu büyüyen geniz eti nedeniyle burun kanalında üreyen mikropları uzaklaştırır. Hatta deniz suyunun etkisi ile geniz etinde küçülmeler bile yaşanabilir. Öte yandan kulak zarı delik olan, kronik orta kulak iltihabı olan, kulak zarına tüp takılmış olan çocukların havuza, denize ve hatta duşa girerken bile kulaklarını sudan korumaları gerekir.

Havuza giren kişilerin burun florası, deri üzerindeki bakteriler, genital akıntılar, idrar yolu akıntıları havuz suyuna karışır. Ancak bundan ziyade, deri üzerindeki mantarlar, zararlı bazı bakteriler, yarası olanların yara üzerindeki bakterileri havuz suyunda daha büyük bir risk oluşturur. Çocuklara ve hassas cildi olan yetişkinlere bu tür bakteriler daha çok zarar verir. Suyla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada en sık kullanılan yöntem klorlamadır. Ancak klorun olumsuz etkileri de mevcuttur. Bu açıdan ozon ile dezenfeksiyon son zamanlarda daha çok tercih edilen bir yöntemdir. Ancak havuzdaki sistemin buna uygun olması gerekir. Klor miktarının fazla olması durumunda gözlerde irritasyon ve akciğerlerde toksik etki yaratabilmekte, az olması durumunda ise dezenfektan özelliği kaybolmaktadır. Havuz suyunda 0.6-1.5 ppm arasında klor bulunmalıdır. Havuz suyunun pH değeri 7.2 ile 7.6 arasında ve suyun sirkülasyonu yeterli olarak sağlanmış olmalıdır. Havuz dibi ve fayans çizgileri net olarak görülebilmelidir. Havuz suyu ısısının kontrolü de önemlidir. Tüm bu veriler belirli periyotlarla kontrol edilip havuz başına herkesin görebileceği şekilde not edilmelidir.

Bakımı düzgün yapılmayan havuzlarda dış kulak yolu enfeksiyonlarının ortaya çıkma riski yüksektir. Öte yandan klor miktarının fazla olması deriyi kurutup mevcut egzemaların şiddetlenmesine neden olabilir. Erken bebeklik döneminde havuza giren bebekler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bronşit, astım ve alerji riskinin arttığı saptanmıştır. Bu nedenle havuz kullanımı için erken bebeklik dönemi tercih edilmemeli, daha az sayıda kişinin(ve mümkünse hep aynı kişilerin) kullandığı , bakımı düzgün yapılan havuzlar seçilmelidir. Kapalı havuzların taşıdığı küf mantarı riski ve buharlaşan klor kokusunun kapalı ortamda birikmesi nedeni ile özellikle solunum yollarında sıkıntı yaşayan, astımlı hastalar için kesinlikle tercih edilmemelidir. Nem ve ısının hapsolduğu kapalı havuzlarda küf mantarına fayans aralarında, mazgallarda ve tavanda çok sık rastlanır. Küf mantarı sporları solunum yolu ile ciğerlere nüfuz ederek hapşırma, nefes darlığı, göz kızarması-yaşarması gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

Yüzme öncesi ve sonrası alınması gereken diğer tedbirler için daha önce yayınladığım yazıyı bu linkten okuyabilirsiniz.

  • Solunum Yolu Alerjileri

download (1)Yazın yağmur yağmaması nedeni ile havada daha çok toz ve polen bulunur. Uzun süre açık tutulan pencerelerden eve dolan toz ve polen solunum yolu alerjilerine sahip çocuklar için sağlıksız bir yaşam alanı oluşturur. Bu nedenle ev, polenlerin düşük olduğu zaman diliminde havalandırılıp klima veya ev içi vantilatör kullanılabilir. Kullanacak klimanın flitresinin düzenli değiştirilmesi ve bakım yapılması çok önemlidir. Klima kullanımı ile ev içi nem de azalacağından hem ev akarlarının hem küf mantarlarının çoğalması engellenebilir ancak çok kuruyan havayı solumak alerjik çocuklar için zorlayıcı da olabilir, bu durumda klima sadece içerideki havayı sirküle edecek şekilde çalıştırılabilir.

Evin zemini, ev içi havadan daha çok alerjen barındırır. Bu nedenle ev sık sık Hepa filtreli elektirik süpürgesi ile temizlenmeli, mümkünse halı kullanılmamalı, yıkanabilir kilimler tercih edilmelidir. Ayrıca ev akarlarının koltuk, perdeler, yatak, yastık ve nevresimler üzerinde de yaşayabildiği hesaba katılmalıdır.

Hem ev akarı hem küf mantarı açısından denize yakın nem oranı yüksek bölgeler daha risklidir. Bu durumda ev içi nemin düşürülmesi için rutubet önleyiciler kullanılabilir.

  • Böcek-Sinek Isırıkları

insect_biteÖzellikle yaz aylarında artış gösteren böcek sokması nedeni ile oluşan reaksiyonlar her yaş gurubunda görülebilir ancak ince ciltleri ve bağışıklık sistemlerinin henüz tanımaması nedeniyle çocuklarda daha çok görülür. Sinek, sivrisinek, arı, pire, karınca vb. böcek ısırıklerı alerjik reaksiyona neden olabilir. Böcekler doğrudan etkileri veya taşıdıkları hastalıklar nedeniylede zarar verebilirler. Böcek sokması sonucu ciltte görülen döküntüler çoğunlukla vücudumuzun giysilerle örtülmemiş bölgelerinde görülür. Bu özellik vücudumuzdaki diğer nedenlere bağlı deri döküntülerden ayrılmasında önemli bir ayrıntıdır. Çoğunlukla ilk böcek sokmasında ciltte ciddi bir reaksiyon görülmeyebilir ancak tekrarlayan sokmalarda cilt bulguları gittikçe belirginleşir. Çoğunlukla böcek sokmasından sonra 24 saat içinde o bölgede kaşıntılı bir kabarıklık görülür. Kısa süre içerisinde tekrarlayan böcek sokmalarında geniş bir alanda ürtiker plakları oluşabilir. Yaş ilerledikçe ise böcek sokmalarına karşı cilt reaksiyonu çoğunlukla azalır, hatta tamamen ortadan kalkabilir. Böceğin soktuğu bölgede özellikle çocuklarda antibiyotik tedavisi gerektirecek lokal bakteriyel enfeksiyon gelişebilir. Sık olmasa da tüm vücutta şişme, tansiyon düşüklüğü ile beraber ortaya çıkan anafilaksi gibi ağır bir tablo ortaya çıkabilir. Böcek sokması olan bölgede kan dolaşımının yavaşlaması için soğuk kompres ve sokma sonrası oluşacak döküntüler için kaşıntı önleyici kremler kullanılabilir. Cilt reaksiyonu yaygınsa ve kaşıntı çoksa doktor onayı ile ağızdan antihistaminik ilaçlar kullanılabilir. Böcek sokmalarını önlemek için önce böceklerin çocuğun yaşam alanına girmesini engellemek gerekir. Böcek sokmasına karşı cilde sürülen ilaçlar ve koku yayan sinek kovucular alerjik çocuklarda kesinlikle kullanılmamalıdır. Bunun yerine sesle çalışan elektronik sinek kovucular kullanılabilir. Eve sineklik taktırmak, özellikle bebekler için cibinlik kullanmak bir alternatif yöntem olabilir. Arı/böcek sokmalarına alerjisi olan bir kişinin yanında Epipen oto-enjektör taşıması gereklidir.

  • Tatil Yeri Seçimi ve Yolculuk

images (1)Alerjik çocuklar için şüphesiz tatil yeri seçimi çok büyük önem taşımaktadır. Sadece besin alerjisi olan çocuklar için açık büfe beslenmenin taşıdığı riskler bir yana, astım ve solunum yolu alerjisi olan çocuklar için de otel odaları alerjiyi tetikleme riskine sahiptir. Herşeyden önce seçilecek otel, sigara içilmeyen ve mümkünse duvardan duvara halı kaplı olmayan odalara sahip olmalıdır. Odalarda kullanılan klimaların merkezi olduğu ve filtrelerinin çok sık değiştirilmemiş olabileceği de akılda bulundurulmalıdır. Yine banyoların sık kullanımı nedeni ile küf mantarı riski söz konusu olabilir. Tüm bu detaylar otel seçimi yapılmadan önce bizzat otelin Müşteri Hizmetleri Birimi ile görüşülmelidir. Besin alerjisi için açık büfedeki alternatif seçenekler, çocuk büfesinde sunulan menü ve pişirilen yemeklerde kullanılan yağa kadar her detay öğrenilmeli ve otelden sunabilecekleri alternetifler konusunda destek istenmelidir. Otelin çocuk dostu olmasının yanı sıra, çocuk havuzunun yaz boyunca çok çocuk tarafından kullanıldığı ve bu nedenle çok hijyenik olmayabileceği ihtimali düşünülmeli, bu nedenle denize yakın, temiz bir plajı ve denizi olan oteller tercih edilmelidir. Eğer çocuğunuz deterjan, yumuşatıcı gibi temizlik maddelerine tepki gösteriyorsa kendi temiz çarşafınızı yanınızda götürmeniz de daha sağlıklı olacaktır.

Eğer çocuğunuzun alerjisi büyük otellerin sunduğu koşullarda kalmanıza elverişli değilse apart otel veya kiralık evler alternatif olarak düşünülebilir. Kendi yemeğinizi pişirmeniz açısından bu seçenekler daha sağlıklı olabilir. Yine temn edilecek yiyecek malzemelerinin güvenilir olmasına dikkat edilmeli ve çocuğun acil durumlarda kullanması gereken her türlü ilaç seyehat çantanızda bulunmalıdır.

Daha önce alerjik çocuk sahibi ailelerin gidip memnun kaldığı alerji dostu oteller listesine Alerji ile Yaşam Platformu‘ndan ulaşabilirsiniz.

Tatil öncesi ve sonrası seyahat sırasında da uçak ile ulaşım düşünülüyorsa kulak tıkanmalarına karşı önlem alınmalıdır. Özellikle kalkış ve inişlerde küçük bebekleri emzirmek veya emzik emmesini sağlamak, büyük çocuklarda ise ağzı kocaman açıp kapatmak veya sakız çiğnemek(süt alerjisi yoksa) ve yutkunmak da östaki borusunun açılmasına yardımcı olur. Aynı zamanda burunun açık tutulması için deniz suyu sprayler de kullanılabilir. Normlade kulak tıkanıklığı indikten birkaç dakika veya birkaç saat sonra geçer. Eğer tıkanıklık iki-üç gün içinde geçmezse mutlaka bir Kulak burun boğaz uzmanına başvurmak gerekir.

  • İlaçların Muhafaza Edilmesi

download (2)Yazın ilaçlar kapalı ortamda dahi muhafaza edilse, ortam sıcaklığının artması ilaçların bozulması açısından tehlike arz edebilir. İlaçlar mutlaka prospektüslerinde yazan sıcaklıkta muhafaza edilmelidir. Yaz geldiği için ilaçları buzdolabında saklamak doğru değildir. Bir çok ilacın oda sıcaklığında muhafaza edilmesi önerilir ancak oda sıcaklığı için bir üst limit belirtilmiştir. Mesela ateş düşürücü, antihistaminik ve reflü şurupları, D vitamini damlaları 25°C altında, inhaler ve demir şurupları ise 30°C altında saklanmalıdır. Bu nedenle ev ortamında dahi ilaçlar ısı geçirmeyen yalıtkan malzeme ile kaplanmış özel çantalarda saklanmalıdır. Seyahat esnasında da ilaçların kapalı araç içinde veya plajda güneş altında tutulmamasına özen gösterilmelidir. Biogaia gibi probiyotik damlalar ve Laktaz damlaları ise soğuk zincir bozulmadan taşınmalıdır.

Aynı şekilde Epipen oto-enjektör için önerilen saklama sıcaklığı 20-25°C arasıdır. Ancak yolculuk esnasında yani kısa süreli olarak bu aralığın 15-30°C kadar sarkması tolere edilebilir. Bu nedenle Epipen oto-enjektör de mutlaka ısı yalıtımlı bir çanta içinde taşınmalıdır. Ayrıca içindeki adrenalinin güneş ışığı ile temas etmemesi gerektiği için orjinal karton kutusundan çıkartılmamalıdır. Epipen oto-enjektör üzerindeki pencereden sıvının renk kontrolü yapılıp berrak renk dışında bir renk görülüyorsa enjektör yenisi ile değiştirilmelidir. Epipen oto-enjektörün sıcaklık kontrolünü yapabilmek için aşağıdaki resimdeki bigi minik br termometre ile beraber taşıyabilirsiniz.

IMG_8882

 

Yardımcı Kaynaklar: Asthma and Allergy Foundation of America, MedicineNet, British Allergy Foundation, Mayo Clinic, Çocuklarda Alerjik Hastalıkların Teşhis ve Tedavisi Webinarı, Türk Pediatri Kurumu Arşivi

Alerjik Çocuklar için Yüzme Sakıncalı mıdır?

11650976_1615063102078440_258086105_n

 

Yüzme esnasında vücudun bir çok kasının kullanılıyor olması nedeniyle diğer spor dallarına göre daha faydalı olduğu kabul edilir. Suyun kaldırma etkisi nedeniyle eklem, kemik ve kas üzerine daha az yük biner ve bu nedenle yaralanma riski diğer sporlara göre daha düşüktür. Yüzme kardiyovasküler kondisyonu, kas kuvvetini, iskeletin esnekliğini ve hareketliliğini artırır. Tempo ile yapılan yüzme sırasında yükselen kalp atım hızı nedeniyle ciğerlerin oksjen taşıma kapasitesi de artar. Bu nedenle büyüme çağındaki çocuklar başta olmak üzere her yaş insan için tavsiye edilen bir spor dalıdır.

Yazın başlaması ile birlikte alerjik çocuk yetiştiren ailelerin  kafasında beliren sorulardan birisi şüphesiz deniz ve havuz kullanımı hakkında olur. Deniz suyunun faydaları tartışılmaz ancak alerjik çocuklar için hiç risk taşımadığı da söylenemez. Öte yandan havuz kullanımı hangi koşullarda daha güvenlidir, yoksa alerjik bir çocuk hiç mi havuza girmemelidir sorularının yanıtını aşağıda özetlemeye çalıştım. Konu hakkında mutlaka takibinizi yapan hekiminizden de onay almanızı tavsiye ederim.

imagesYüzme için ilk tercih edilecek seçenek şüphesiz açık deniz olmalıdır. Denizin kendi kendisini temizleme özelliği nedeni ile enfeksiyon kapma riski havuz suyuna oranla daha düşüktür. Ancak kirli, köpüklü, normal dışı kokusu olan sularda yüzmek risk taşır. Plaj olarak kullanılan kıyılarda deniz sularının 15 günde bir mikrobiyolojik, fiziksel ve kimyasal kontrollerinin yapılıyor olması idealdir. Bu nedenle alerjijk çocuklar için mümkünse Mavi Bayraklı kıyılar tercih edilmelidir.

Ancak soğuk denizler alerjik çocuklar için risk taşıyabilir. Keza vücudun soğuk su ile ani teması veya sudan çıkınca üşüme nedeniyle ortaya soğuk ürtikeri denilen kaşıntılı kızarıklık çıkabilir. Bu nedenle çocukların soğuk suya birden dalmaları önlenmelidir. Suya önce ayaklar, daha sonra da vücut kademeli olarak sokulmalıdır.

Burun, geniz eti ve bademcik hastalıklarında, deniz suyunun olumlu bir etkisi vardır. Özellikle burundan geçen deniz suyu büyüyen geniz eti nedeniyle burun kanalında üreyen mikropları uzaklaştırır. Hatta deniz suyunun etkisi ile geniz etinde küçülmeler bile yaşanabilir. Öte yandan kulak zarı delik olan, kronik orta kulak iltihabı olan, kulak zarına tüp takılmış olan çocukların havuza, denize ve hatta duşa girerken bile kulaklarını sudan korumaları gerekir.

 

Havuza giren kişilerin burun florası, deri üzerindeki bakteriler, genital akıntılar, idrar yolu akıntıları havuz suyuna karışır. Ancak bundan ziyade, deri üzerindeki mantarlar, zararlı bazı bakteriler, yarası olanların yara üzerindeki bakterileri havuz suyunda daha büyük bir risk oluşturur. Çocuklara ve hassas cildi olan yetişkinlere bu tür bakteriler daha çok zarar verir. Suyla bulaşan enfeksiyonlardan korunmada en sık kullanılan yöntem klorlamadır. Ancak klorun olumsuz etkileri de mevcuttur. Bu açıdan ozon ile dezenfeksiyon son zamanlarda daha çok tercih edilen bir yöntemdir. Ancak havuzdaki sistemin buna uygun olması gerekir. Klor miktarının fazla olması durumunda gözlerde irritasyon ve akciğerlerde toksik etki yaratabilmekte, az olması durumunda ise dezenfektan özelliği kaybolmaktadır. Havuz suyunda 0.6-1.5 ppm arasında klor bulunmalıdır. Havuz suyunun pH değeri 7.2 ile 7.6 arasında ve suyun sirkülasyonu yeterli olarak sağlanmış olmalıdır. Havuz dibi ve fayans çizgileri net olarak görülebilmelidir. Havuz suyu ısısının kontrolü de önemlidir. Tüm bu veriler belirli periyotlarla kontrol edilip havuz başına herkesin görebileceği şekilde not edilmelidir.

Bakımı düzgün yapılmayan havuzlarda dış kulak yolu enfeksiyonlarının ortaya çıkma riski yüksektir. Öte yandan klor miktarının fazla olması deriyi kurutup mevcut egzemaların şiddetlenmesine neden olabilir. Erken bebeklik döneminde havuza giren bebekler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre bronşit, astım ve alerji riskinin arttığı saptanmıştır. Bu nedenle havuz kullanımı için erken bebeklik dönemi tercih edilmemeli, daha az sayıda kişinin(ve mümkünse hep aynı kişilerin) kullandığı , bakımı düzgün yapılan havuzlar seçilmelidir. Kapalı havuzların taşıdığı küf mantarı riski ve buharlaşan klor kokusunun kapalı ortamda birikmesi nedeni ile özellikle solunum yollarında sıkıntı yaşayan, astımlı hastalar için kesinlikle tercih edilmemelidir. Nem ve ısının hapsolduğu kapalı havuzlarda küf mantarına fayans aralarında, mazgallarda ve tavanda çok sık rastlanır. Küf mantarı sporları solunum yolu ile ciğerlere nüfuz ederek hapşırma, nefes darlığı, göz kızarması-yaşarması gibi alerjik reaksiyonlara neden olabilir.

15417

Yüzme öncesinde, esnasında ve sonrasında alınması gereken tedbirler;

  •  Çocuklar yaz aylarında güneş ışınlarının en yoğun olduğu, 10.00- 16.00 saatleri arasında suya girmemeli, güneşe çıkmadan 30 dakika önce tercihen mineral bazlı, UV filtreli güneş kremi sürülmelidir. Denize girme seansları saat 16.00’dan sonra günde 10 dakika ile başlamalıdır. Bu süre, her gün yavaş yavaş artırılarak, suda en fazla 30 dakika kalmaları sağlanmalıdır. Çünkü çocuklar suyun içinde bile olsalar, ciltleri güneşin zararlı ışınlarından olumsuz etkilenir. Güneş ve suya uzun süre maruz kalan atopik ciltler daha çok kurur ve egzemada artış gözlenebilir.
  • Yemeğin üzerinden en az iki saat geçmeden yüzülmemelidir. Bununla birlikte, az ve sulu besinler ile içecekler alındığında bu süre daha da azaltılabilir. Diğer sporlar kadar olmasa da yüzme sırasında su kaybı söz konusudur. Bu bakımdan susama hissedilmeden kısa aralıklarla yeterince su içilmelidir. Ancak yüzmeden önce çok fazla su içilmesi rahatsızlık yaratabilir.
  • Havuz kullanımında göz ve kulaklar enfeksiyonlara karşı korunmalı, yüzme esnasında gözlük ve tıkaç takılmalıdır.  Kulak enfeksiyonlarına karşı, vazelinli veya gliserinle yağlanmış pamuk tıkaçlar veya plastik kulak tıkaçları kullanılabilir.
  • Nezle, sinüzit ve soğuk algınlığı gibi durumlarda dalış yapılmamalıdır.
  • Havuz suyunu kaza ile yutma sonucu ateşli ishaller gelişebilir. Bu nedenle yüzme bilmeyen çocuklar, kafanın su yüzeyinden daha yüksekte kalması için simit veya yüzme tahtası ile suya sokulmalıdır.
  • Havuz kullanımında çocuklar, yetişkinlerden ayrı çocuk havuzunda yüzmelidir. Başında mutlaka bir yetişkin kontrolünde suya girmelidir. Çocukların kafaları daha ağır olduğu için kolayca dengelerini kaybedip suya batabilecekleri unutulmamalıdır.
  • Çocuklar belli aralıklarla tuvalete götürülmeli, havuza idrar kaçırmalarına fırsat verilmemelidir.
  • Yüzme mayoları vücuda uygun (yani ne çok sıkı ne de bol olmalı), hızlı kuruma özelliğine sahip olmalıdır. Likralı ya da polyester UV filitreli kumaşlardan mayolar tercih edilebilir. .Mayonun yaş olarak vücutta uzun süre kalmaması, hemen değiştirilmesi daha sağlıklıdır. Klorlu ve tuzlu sular mayoların yıpranmasını artırmaktadır. Güneşten koruyuculuk özelliği açısından yıpranmış mayoların kullanılmaması önerilir.
  • Özellikle kız çocuklar idrar yolları enfeksiyonlarına daha kolay yakalanır. Bu nedenle mantar üremesini de engellemek için ıslanan mayolar hemen değiştirilmeli, çocuğun genital bölgesinin direk kumla temas etmesi engellenmeli ve banyo esnasında genital bölge iyice temizlenmelidir.
  • Çocuklara, havuz ve denizden çıktıktan hemen sonra bol temiz su ile banyo yaptırılmalıdır. Banyo sırasında cildi kuruttuğu için sabun kullanılmamalıdır. Su, deniz, havuz, sabun ve güneş gibi cildin kurumasına neden olan faktörlerden kaçınmak mümkün olmadığından cildi nemlendirmek amacıyla hem bebeklerde hem de çocuklarda yoğun nemlendiriciler kullanılmalıdır. Nemlendirici, cilt tamamen kurulanmadan hafif nemli iken sürülerek nemin hapsedilmesi sağlanmalıdır.
  • Yaz aylarında dış kulak yolunda terlemeye, havuza ve denize girmeye bağlı nemlilik oluşur. Böylece bakteri ve mantarların üreyebileceği ortam yaratılmış olur. Bunu önlemek için yüzme sonrası kulak girişi temiz bir bezle kurulanmalıdır. Kulak kirini içeri itmemek adına pamuklu çubuklar kullanılmamalıdır.
  •  Kulak zarı delik olan, kronik orta kulak iltihabı olan, kulak zarına tüp takılmış olan kişilerin havuza, denize ve hatta duşa girerken bile kulaklarını sudan korumaları gerekir. Bu hastalar kulakları için vazelinli veya gliserinli pamuk veya silikon tıkayıcılar kullanabilirler.
  • Kulağa su kaçarsa, kulağı yere doğru eğip tek ayak üzerinde zıplanmalıdır.
  • Sinüzit problemi yaşayan çocuklarda saçların nemli bırakılmayıp kurutulması da oldukça önemlidir.

Kaynaklar: American College of Allergy, Asthma & Immunology,  Allergies & Asthma Magazine, Pubmed makaleleri, Prof.Dr.Asım Kaytaz ve Prof.Dr.İlknur Bostancı röportajları

Besin Alerjisi Farkındalık Haftası Dünyada Nasıl Kutlanıyor?

1422255Besin Alerjisi Farkındalık Haftası, ilk kez 1998 yılında Amerika’da Food Allergy Research & Education Derneği tarafından kutlanmaya başlanmıştır. Mayıs ayının ikinci haftası olarak kutlanan Besin Alerjisi Farkındalık haftası boyunca ücretsiz seminerler, eğitimler, bilgilendirme toplantıları, yürüyüşler gibi çeşitli etkinlikler yapılmakta ve besin alerjisinin son yıllardaki artışına dikkat çekilmektedir. Tüm bu kutlamalar esnasında hem besin alerjisi hastalarına hem de halka belli başlı mesajlar veren broşürler dağıtılmakta ve farkındalığı arttıracak etkinlikler organize edilmektedir.

Kampanyada öne çıkan bazı mesajlar şu şekildedir;

  • Besin alerjisinin tedavisi yoktur, tek önlem o besinden uzak durmaktır.
  • Besin alerjisi gıda intoleransından ve çölyak hastalığından farklıdır! Besin alerjisinde immün sistem görev alır ve tepkiler ani, şiddetli ve ölümcül olabilir.
  • Anafilaksi acil müdehale gerektiren, hayati tehlikesi olan ciddi bir alerjik reaksiyondur.
  • Anafilaksi riski taşıyan kişiler Epipen iğne taşımalı ve kullanımı konusunda eğitim almalıdır.
  • Herhangi bir gıdaya geçmişte gösterilen tepki gelecekte gösterilecek tepkiye referans olamaz.
  • Ev dışında yemek yenilecek yerlerde alerjene maruz kalma riski yükselir, bu riski azaltmak için nelere dikkat etmek gerekir.

Amerika’daki Besin Alerjisi ile ilgili bazı çarpıcı veriler ise aşağıdaki gibidir;

  • Her 13 çocuktan birinde besin alerjisi mevcut yani bir sınıfta yaklaşık 2 çocuk demek!
  • Amerika’da 6 milyonu çocuk olmak üzere 15 milyon kişide besin alerjsi mevcut!
  • Her 3 dakikada bir, acil servise alerjik reaksiyon nedeni ile bir başvuru gerçekleşiyor. Bu rakam yılda yaklaşık 200.000 hasta demek!
  • Alerjik reaksiyonların %90’ı belli başlı 8 ana alerjik gıda nedeni ile gerçekleşiyor; süt, yumurta, yer fıstığı, ağaç kabukluları, soya, buğday, balık ve deniz kabukluları.
  • Besin alerjisi her yaşta ortaya çıkabiliyor ve her yaş/ırktan insanı etkileyebiliyor.
  • 1997-2007 yılları arasında yapılan araştırmalara göre besin alerjisi görülme sıklığında %50 artış mevcut.

Besin alerjisinin ve anafilaksi vakalarının daha da sık görüldüğü ülke olan Avustralya’da ise Besin Alerjisi Farkındalık Haftası Mayıs’ın üçüncü haftası olarak kutlanmaktadır. Doğan her 10 çocuktan birisinde besin alerjisi görülen Avustralya’da hafta boyunca sosyal medya üzerinden paylaşımlar yaparak farkındalığı arttırmak ve çeşitli etkinliklerle kamuoyunun dikkatini çekmek hedeflenmektedir.

Yapılan kampanyalarda halka aşağıdaki teklifler sunularak katılımları talep edilir;

  • Sadece bir parmağınıza Turkuaz veya Kırmızı renk oje sürerek dikkat çekmek
  • “Adopt an Allergy” adı altında, alerjik olmayan kişilere bir gün veya bir hafta boyunca seçecekleri bir gıdanın orucunu tutarak alerjik kişilerin neler yaşadıklarını anlamalarını sağlamak
  • Alerji Dernekleri için bağış toplama kampanyalarına katılarak ürün/materyal satışlarına destek vermek
  • Hafta boyunca Facebook, Twitter, Instagram ve diğer sosyal medya kanallarında konu ile ilgili duyurular yaparak halkı bilgilendirmek

aus2

aus3

aus4

 

Geçen sene içlerinde ünlü sanatçıların, hatta bakanların da dahil olduğu geniş bir kesim tırnaklarını turkuaz renk ojeye boyayarak medyada resimlerini paylaşmışlardı. Bu sene yine yoğun katılım beklenen Avustralya’nın yanı sıra Amerika farkındalık haftasını tüm Mayıs ayına yayacağını ve görsel olarak daha ses getirecek organizasyonlara imza atacağını duyurdu. Mesela Besin Alerjisi’nin resmi rengi olan Turkuaz renk, ülkenin önemli binalarında ışıklandırma olarak kullanılacak. Pazartesi akşamı itibari ile Cleveland, Ohio’da bulunan Terminal Tower kulesi ve Kuzey Amerika’daki meşhur Niagara Şelaleleri tamamen turkuaz ışıklarla bezendi. Hafta boyunca halka Turkuaz renk giyinmeleri veya kurdele takmaları ve bayanların Turkuaz renk oje sürmeleri çağrısı yapıldı.

photo (2)

Biz de Alerji ile Yaşam Platformu olarak kendi imkanlarımızla sosyal medyada kampanyayı duyurmaya ve toplumumuzda farkındalık yaratmaya çalışıyoruz. Bu haftaya özel hazırladığımız ve alerjik çocuklarımızın rol aldığı video ilk günden büyük ilgi gördü ve tıklanma sayısı 7.000’e ulaştı. Emeği geçen herkese tekrar teşekkür ederim…

Henüz yolun çok başındayız ama sesimiz eskisine oranla daha gür, daha emin çıkıyor. Çocuklarımızın sağlığı, gelişimi ve sosyal hakları için büyük bir Alerjik Anneler ordusu olduk. Onların sesini duyurmak için daha da çok çalışacağız, yılmadan, pes etmeden…. sabırla ve özveriyle…

Kaynak: FAACT & FARE & Allergy & Anaphylaxis Australia

10-16 Mayıs Besin Alerjisi Farkındalık Haftası

fa

10-16 Mayıs tarihleri başta Amerika olmak üzere bir çok ülkede Besin Alerjisi Farkındalık Haftası olarak kutlanıyor. Geçtiğimiz yıl ben de “Sesimizi duyurmak için biz de birşeyler yapmalıyız.” diyerek bir kıvılcım yakmıştım. O hafta boyunca hazırladığım görseller sosyal medya üzerinden bir çok kişiye ulaştı ve besin alerjisi ile ilgili çarpıcı gerçekleri gözler önüne serdi. Bu sene ise daha farklı bir şey hayal ettim. Hep biz aileler anlatıyoruz yaşadıklarımızı, aslında çocuklarımızın bizzat yaşadıklarını, peki ya onlara söz hakkı versek nasıl olurdu?… Bu sefer de onlar kendi dilleri döndüğünce anlatsalar yaşadıkları sıkıntıları, konuşamayan miniklerimiz için de anneleri, babaları, abileri, ablaları hatta büyükanneleri tercüman olsaydı…

İşte bu fikirle bir video hazırladık ve çocuklarımız sizlere yaşadıkları zorlu hayatı hiç olmazsa bir kaç dakikalığına dile getirme fırsatı buldu. Sevgili doktorumuz Prof.Dr.Fügen Çullu Çokuğraş da bizleri kırmayıp videoda yer alarak bu hastalığın düzenli diyet ve doğru zamanda yapılacak kontrollü denemelerle aşılabileceği mesajını verdi.

Kafasında çooook projesi olan bir blogger anne olarak en büyük gücüm, projelerimi hayata geçirmek için “Haydi!” dediğimde arkamdan yürüyen bir kalabalık olduğunu görebilmek… Bu yüzden fikirler projelere, projeler ise hayatın ta kendisine dönüşebiliyor… Katkılarından dolayı Alerji ile Yaşam Platformu üyelerine çok teşekkür ediyorum. Yaşanan acıların ortaklığı insanları yakınlaştırırmış derler ama biz bunun bir adım daha ötesi bir kenetlenme yaşıyoruz. İyi ki varsınız…

Besin Alerjisi Farkındalık Haftası için hazırladığımız videoyu görüntülemek için bu linki tıklayabilirisiniz. Lütfen sesimizi daha geniş kitlelere duyurabilmemiz için linki çevrenizdekilerle de paylaşınız. İyi seyirler…

*Bu video Uzman Psikologlarımızın denetiminde hazırlanmıştır.

 

Alerjik Anneler buluşuyor!

imageFacebook üzerindeki Alerji ile Yaşam Platformu üyelerimiz, nam-ı diğer Alerjik Annelerimiz, her ilde buluşma toplantıları yapmaya başladı. Birbirini uzun zamandır yazışmalardan tanıyan, ortak sıkıntılar paylaşan anneler, nihayet bir araya gelerek yüz yüze dertleşip birbirlerine moral ve destek veriyorlar.

İlki Antalya’da gerçekleşen Alerjik Anneler buluşmasını İstanbul Anadolu Yakası Annelerinin buluşması takip etti. Ocak 2015’te İstanbul Avrupa yakası buluşması ve Anadolu yakası ikinci buluşmasını gerçekleştireceğiz. Diğer illerimizden de bu buluşmaların devamını bekliyoruz. Keza Alerjik Annelerimiz sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük şehirlerde değil, Türkiye’nin geneline yayılmış durumda. Van, Erzurum, Gaziantep, Mersin, Tekirdağ ve daha nice şehirde sizinle benzer sıkıntılar yaşayan annelerle bir araya gelebilir ve dertlerinizi dinleyip sizi belki de herkesten daha iyi anlayabilecek dostlar edinebilirsiniz.

Alerjik Anne buluşmalarını kendi şehrinizde düzenlemek veya mevcut buluşmalara katılabilmek için Alerji ile Yaşam Platformu‘na üye olunuz. Bekliyoruz…

image

IBS Anne Bebek Çocuk Fuarı’ndan İzlenimler

image

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen IBS Anne Bebek Çocuk Fuarı, 12-14 Aralık 2014 tarihlerinde İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleşti. Fuarın temel amacı anne, bebek, çocuk sektöründe faaliyet gösteren firmaları ailelerle buluşturmak, ücretsiz etkinliklerle hem ebeveynleri bilgilendirmek hem de çocukları eğlendirmek.

Ben de fuara ilk kez bu yıl katıldım. Keza bir anne olarak blog yazmaya başlayınca, ister istemez algılarınızı sürekli açık tutmak ve etrafınızda neler olup bitiyor görmek, bilmek ve duyurmak gibi bir misyonunuz oluyor. Fuara özellikle gitmek istememin nedeni ise sektörün biz alerjik çcoukları ve ailelerini ne kadar dikkate aldığını gözlemlemekti. Yani varlığımızdan haberdar mıydılar, haberdar iseler bizim için neler yapıyorlardı?

Doğruyu söylemek gerekirse bir kaç firma dışında alerjik çocukları düşünen ve onlara yönelik ürünler geliştiren, sunabilen firma yoktu. Belki bu hala sesimizi çok gür duyuramadığımızdan, belki hala firmaların hedef kitlesinde çok küçük bir paya sahip olduğumuzdan, yani hala azınlık sayıldığımızdan… Fuara ancak seneye de katılabilirsem daha net bir karşılaştırma yapıp artan alerjik çocuk sayısının ne kadar göze çarptığı ve dikkate alındığını tespit edebileceğim.

Genel olarak değerlendirmek gerekirse fuara bir çok bebek-çocuk tekstil, kozmetik, oyuncak, gıda firması katılmaktaydı. Aynı zamanda aktivite merkezleri, blogger/eğitimci anneler, eğitim ve sağlık kurumları da yer aldı. Ziyaretçi profili gördüğüm kadarı ile daha çok bebek bekleyen ve küçük bebek sahibi ailelerdi. Bu nedenle sunulan ürünler de daha çok bebeklere yönelikti. Fuar yerleşimi iyi planlanmış olmasına karşın ortam çok sıcak ve havasızdı. Buna öğleden sonraki kalabalık da eklenince bu gürültülü ve havasız ortam çocuklar için maalesef çekilmez hale geldi. Ziyaretçi ailelerden çoğu bebek arabası ile geldiği için stand aralarındaki geçişlerin epey güç olması, oturup dinlenecek alanların epey kısıtlı olması da diğer bir dezavantajdı. Öte yandan ailelerinin peşinde sürüklediği bir çok hasta, burnu akan, öksüren çocuk gördüm ki içim sızladı. Bu yüzden böyle bir organizasyonun kışın tam ortasında yapılması açıkçası bana çok mantıklı gelmedi. Ama aktivitelerle, hediyelerle eğlenen çocuk sayısı da çok fazla idi. Bazı firmalar fuara özel indirimler uyguladığı için eli kolu paketlerle dolan bir çok aile de vardı. Sanırım ziyaretçilerin fuar boyunca severek takip ettikleri blogger/eğitimci annelerle tanışması da bir diğer dikkat çekici noktaydı. Keza blogger annelerin standları önünde uzun fotoğraf çektirme kuyrukları vardı.

imageAma bizim için en büyük zorluk her zamanki gibi ne yiyeceğiz derdi oldu ve bunu öngörüp  yanımızda kendi yiyeceğimizi getirmemiş olsak tamamen aç kalacaktık…

Peki gelelim biz alerjik çocuklara sunulan ürünlere… Facebook gruplarından uzun süredir tanıdığım Yasemin Yılmaz ve eşi Yiğit Yılmaz, kısa bir süre önce Alerjik Market ismini verdikleri bir girişimde bulundular. Aslında bir süredir bu girişimden haberdar olmama karşın kendileri ile yüzyüze görüşmeden ve ürünleri incelemeden sizlere duyurmaktan çekindim. Keza söz konusu pakete girmiş bir hazır gıda olunca hepimiz haklı endişeler taşıyoruz.

image

Yasemin Hanım ve Yiğit Bey’in 6 yaşında çoklu besin alerjisi olan Giray isminde bir oğulları var. Dolayısı ile bizim yaşadığımız her türlü zorluğu birebir biliyorlar. Hatta standta Yasemin Hanım’la uzun uzun sohbet etme fırsatımız oldu, hikayelerimiz hep aynı, hep aynı… Gecikmiş teşhis, ilerlemiş alerjik reaksiyonlar, katı diyet, bol dua, bol sabır… Kendi çocuklarını büyütürken karşılaştıkları bir çok zorluk da onları böyle bir girişimde bulunmaya teşvik etmiş. Doğrusu hem projelerini hem de emeklerini takdir ettim. Yiğit Bey sırf bu işle birebir ilgilenebilmek için uzun yıllardır yürüttüğü başarılı bir kariyeri bırakma kararı almış. Orgran isimli Avustralya markası hazır gıda ürünlerini ülkemize getirmek ve internet üzerinden satışını gerçekleştirmek üzere bir projeleri var. Fuara tanıtım amaçlı katılmışlar ve gördüğüm üzere ürünler de epey aile tarafından şimdiden ilgi çekmiş durumda. Maalesef satışa ancak Şubat sonu, Mart başı gibi geçebilecekler keza firmanın elindeki son kullanma tarihi yakın ürünleri ithal etmeyi tercih etmemişler, açıkçası bu titizlikleri de çok hoşuma gitti. O yüzden yeni üretilecek partiyi bekliyorlar. Ürünler tamamen alerji dostu, sertifikalı, koruyucu katkı maddesi içermiyor, gluten, süt ürünü, soya, kabuklu yemişler de eser miktar dahi bulunmuyor çünkü üretim tesisine alınmıyor. Yine de temkinli olmak adına ilk kez aldığınızda tüm paketi çocuğunuzun eline vermeyip yine aynı besin denemelerinde olduğu gibi az az temkinli bir şekilde denemenizi tavsiye ederim. Keza bazı ürünlerin içeriğinde bezelye unu, palm yağı da bulunduğundan mutlaka doktorlarınızın görüşünü ve onayını da almanız daha sağlıklı olacaktır. Alerjik market ürünleri hakkında detaylı bilgiye bu linkten ulaşabilir ve facebook sayfalarını da takip edebilirsiniz. Yasemin Hanım ve Yiğit Bey’e bu girişimlerinden dolayı tüm alerjik çocuk aileleri adına teşekkür ederim.

imageYine standlar arasında gezerken Alerji kelimesini görmemle ok gibi daldığım diğer bir stand ise Albio firmasına aitti. 25 yıldır faaliyet gösteren Albio firması aslına bizlerin aşina olduğu deri ve yama testi materyallerini ve immünoterapi kapsamındaki aşıları Türkiye’ye ithal eden bir firma. Aynı zamanda Dermasilk isimli İtalyan ipek ürünlerini de alerjiden korunma amaçlı ithal ürün olarak satışa sunuyorlar. İpek, ev akarının içinde üreyemediği yegane tekstil materyali, aynı zamanda insan saçına benzer yapısı nedeni ile deriye dost, vücut ısısını koruyan ve terlemeyi engelleyen özellikleri mevcut. Bu yüzden tüm dünyada alerjik bireyler için en çok tercih edilen ürünler arasında. Ancak ipek böceğinin çok zor şartlarda yetiştirilmesi ve ipek ipliğinin oldukça güç elde edilmesi nedeni ile fiyatı tüm diğer tekstil materyallerine göre daha pahalı. Dermasilk’in kadın-erkek ve çocuklar için sunduğu ipek iç çamaşır ve aksesuarların fiyatı 50 ila 300 lira arası değişiyor. Detaylı bilgiyi Dermasilk sitesinden elde edebilirsiniz. Firmanın ürün yelpazesinde evakarından koruyucu Microair marka yatak, yorgan, yastık kılıf setleri de mevcut. Bu ürünlerin en cazip yanı ise sizin vereceğiniz ölçülere göre üretilebiliyor olması. Microair markanın mesleki alerjilere yönelik koruyucu ürünleri de nadir bulunan ürünler arasında.

image

imageBunun dışında özellikle alerjik bireyleri hedeflemeyen ama hitap edebilecek organik giyim, oyuncak ve yiyecek standları da mevcuttu. Mesela Sade markasının organik ürünlerinin bir kaçının içeriğinde katkı maddesi olmadığını görmek de beni çok mutlu etti. Bildiğim kadarı ile organik ürün satan websiteleri üzerinden satışı söz konusu olan ürünler hakkında daha detaylı bilgi almak için firma ile bizzat görüşebilirsiniz.

Özetlemek gerekirse bu yıl az da olsa bizi düşünenlerin olduğunu bilmek sevindiriciydi, 2015 yılında alerjik çocuklara hitap edebilen daha çok ürün ve üretici olması dileğiyle…

Alerjik bir çocuk için doktor seçimi nasıl yapılmalı, muayenede nelere dikkat edilmeli?

image

Alerji deyince ister istemez toplum olarak gözümüzün önünde ilk canlanan; insanı kızartıp kabartıp hapşurtup gözlerini yaşartan geçici bir rahatsızlık oluyor. Oysa tıp ilerledikçe alerjinin ne kadar karmaşık bir yapıya sahip olduğu, sadece deri ve solunum yolu üzerinde değil sindirim hatta sinir sistemi üzerindeki etkileri ortaya çıktı. Ben de alerji ile büyüyen bir çocuk olduğum için oğlumla aramda sadece bir kuşak olmasına rağmen alerjiye bakış açısının ne kadar değiştiğini bizzat görebiliyorum. En azından sağlık sektörü çağımızın vebası olarak adlandırabileceğimiz bu hastalıktan artık daha sık bahseder oldu.

Bununla beraber uzmanlık alanları da birbirinden yavaş yavaş ayrılmaya, hekimlerimiz tepkilerin yoğunlaştığı bölgelere göre ihtisaslaşmaya başladı. Kendi deneyimlerimden yola çıkarak ilk kez 2 yıl önce fark edip dile getirdim bunu. Alerji ile mücadelede tepkilerin yoğunlaştığı bölgeye göre doktor seçmek hastaya gerçekten çok vakit kazandırıyor.

Bu bağlamda alerji tepkilerinizi çoğunlukla deri üzerinde gözlemliyorsanız bir Alerji Uzmanı‘na, derinin yanı sıra solunum yollarında gözlemliyorsanız Alerji ve Solunum Yolu Hastalıkları Uzmanı‘na, eğer ağırlıklı olarak sindirim sisteminde görüyorsanız yani reflü veya mukuslu/kanlı kaka gibi, o zaman bir Gastroenteroloğa başvurmanız daha sağlıklı olacaktır. Eğer alerjinizi Çocuk Doktorunuz ile takip ediyor ve sağlıklı bir yol izliyorsanız illa bir uzmana gitmek zorunda değilsiniz. Ancak diyette yol alamıyor, alerjik tepkilere karşı çeşitli denemelere rağmen sonuç alamıyorsanız tepkilerinize göre bir uzman hekim seçmeniz daha faydalı olabilir. Kısa bir süre içerisinde Alerji ile Yaşam Platformu‘nda çeşitli illerden doktor önerileri olan bir liste paylaşacağım. Takipte kalınız…

Kendinize uygun doktoru seçtiniz, gelelim ilk muayeneye. İlk muayene hem teşhisinizin koyulması hem de tedavinizin doğru başlaması adına çok önemlidir. Burada doktorun yaklaşımı kadar ailenin hikayeyi ne kadar doğru anlattığının da çok büyük önemi vardır. Bu nedenle muayene öncesi bazı hazırlıklar yapmak size hem vakit kazandıracak hem de herhangi bir atlamanın önüne geçecektir. Muayene öncesi bir özet çıkartarak, durumunuzu net bir şekilde ortaya koymanız gerekir.

Bu özet hikayenize eklemeniz gerekenler şu şekilde sıralanabilir;
– Ailedeki alerji veya otoimmün hastalık sahibi kişiler
– Bebeğin kısaca doğum hikayesi (Sezeryan/normal doğum, doğum kilosu/boyu, hemen doğum sonrası uygulanan işlemler-kuvöz, sarılık tedavisi, aşı tepkisi…gibi)
– Bebeğin doğum anından itibaren nasıl beslendiği (anne sütü, formüla takviyesi…gibi)
– Çocuğunuzda ilk alerji belirtilerini görmeye başladığınız tarih ve tepkilerin tanımı ( 2 aylıkken mukuslu kaka, 3 aylıkken sırtta ürtiker, 6 aylık ek gıdaya geçince kusma…gibi) Tepkilerin tam listesini görmek için bu linki tıklayabilirsiniz.
– Tepkileri fark ettikten sonra izlediğiniz yöntem (Kullandığınız ilaçlar, gittiğiniz doktorlar, yaptırdığınız testler…gibi)
– Eğer ek gıdaya başlandı ise hangi sıra ve hangi yöntemin uygulandığı (3 gün bekleme kuralı veya ilk yoğurt/karışık sebze çorbası ile başlamak gibi)
– Tepkilerin ne zaman ve hangi durumlarda arttığına dair ailenin gözlemleri (Patates yedikten 3 gün sonra, yanağına yoğurt deyer deymez, ocakta pişen yemeğin kokusunu soluyunca, dışarıda veya ev ortamında, sabah veya gece, yemekten hemen sonra…gibi)
– Mevcut durumdaki beslenme şekli (Sabah kahvaltısı, öğle ve akşam yemeği, ara öğün şeklinde bir liste yapılabilir. Kullandığı formüla markası ve günlük tüketim miktarı da eklenmelidir. Çocuğun tükettiği tüm yiyecek ve içeçekler belirtilmelidir. Çiğnediği sakız bile dahil! ) Eğer bebek anne sütü alıyorsa beslenme listesi anne için de ayrıca hazırlanmalıdır. Annenin tüm yiyip içtiği ve kullandığı ilaçlar listede yer almalıdır.
– Geçmişte uygulanan herhangi bir aşı veya ilaca karşı alerjik reaksiyon oluştu ise hangi ilaca/aşıya nasıl bir tepki verdiği
– Mevcut durumda yaşadığınız belirgin şikayetler, varsa kullandığınız ilaçlar

İlk muayenede doktorunuzun uygulayacağı fiziksel muayene çok önemlidir. Keza boğaz duvarındaki baloncuk şeklindeki kabarcıklar reflüyü, makat aralanınca görünen hare şeklindeki pütürlü pişik besin alerjisini, hırıltılı nefes ise solunum yollarında bir sıkıntı olduğunu işaret edebilir. Çocuğun bu muayene esnasında mümkün olduğunca sakin durması doktorunuzun daha sağlıklı gözlem yapmasına imkan sağlayacaktır. Bu nedenle önce annenin endişelerinden sıyrılıp mümkün olduğunca soğukkanlı durması gerekir, keza hiç bir çocuk annesinin huzursuz olduğu bir ortamda huzurlu olamaz. Anne mümkün olduğunca muayene boyunca çocukla konuşmalı, onu sakinleştirmek için yumuşak bir ses tonu kullanmalı, elini tutmalı, yanında durmalı ve endişelenecek bir şey olmadığını ona sözle değil hareketleri ile göstermelidir. Sık sık doktor ziyeretlerinde bulunan çocuklarda doktor fobisinin oluşması normaldir. Bu korkuyu yenmek için evde doktorculuk oynamak, onu doktor ekipmanlarını kullanmaya teşvik etmek, hekimlik mesleğini anlatan hikayeler okumak hatta uydurmak işe yarayacaktır. Muayene esnasında annenin yanında mutlaka baba, büyükanne veya bir aile yakını olmalıdır ki muayene bittiği an çocuğu odadan çıkartıp bekleme salonuna götürmek hem çocuğu rahatlatacak hem de annenin doktor ile daha sağlıklı bir iletişim kurmasını sağlayacaktır. Bebeğin muayene esnasında çok tok veya çok aç olmamasına dikkat ediniz. Keza aç olması huysuz olmasına, çok tok olması ise muayene esnasında kusmasına neden olabilir. Eğer mümkünse muayene saatini bebeğinizin uykusunu almış olduğu bir zamana denk getirirseniz daha huzurlu ve sakin olacaktır.

Muayenede yanınızda bulunması gerekenler de şu şekilde sıralanabilir:
– Muayene öncesi hazırladığınız özet hikayeniz
– Çocuğun veya emziren annenin beslenme listesi
– Kullandığı ilaçların dozunun da belirtildiği liste
– Tüm geçmiş test sonuçları (mümkünse tarih sırasına göre)
– Aşı karnesi, boy-kilo takip çizelgesi
– Çocuk için yedek kıyafet, emzik, biberon, mama, bez, ıslak mendil, oyuncak
– Çocuğun anne üzerine kusma ihtimali hesaba katılarak anne için yedek kıyafet
– Anne diyette ise ona uygun yiyecek
– Doktorun söylediklerini daha kapıdan çıkar çıkmaz unutabilceğiniz ihtimaline karşılık ses kaydı yapabilen bir cep telefonu (eğer sizin telefonunuzda böyle bir özellik yoksa bir yakınınızdan ödünç alabilirsiniz)

Muayene bitiminde doktorunuza uygulamanız gereken diyeti, beslenmenize ekleyip çıkarmanız gerekenleri, kullanmanız gereken ilaçları, dozunu ve ne şekilde kullanmanız gerektiğini (sabah-akşam, aç-tok, yemekle mi-yatmadan önce mi…gibi), bundan sonra izlemeniz gereken yöntemi, bir sonraki kontrol randevusunun ne zaman olacağını, acil durumlarda kendisine nasıl ulaşabileceğinizi, bu süreçte takvime göre uygulamanız gereken aşı varsa yaptırıp yaptırmamanız konusundaki görüşlerini sormayı ihmal etmeyiniz. Muayene sonrası kafanıza takılan veya net anlaşımayan bir nokta varsa kendisini arayıp mutlaka teyit alınız. Kendi varsayımınız veya başka bir kişinin tavsiyesi ile hareket etmeyiniz. Kontrol randevularınızı ve periyodik tahlillerinizi ihmal etmeyiniz.

Aile Destek Grupları Buluşuyor, Siz de katılın!

image

 

Oğluma ilk kez süt alerjisi teşhisi koyulduğunda bu hastalık herhalde dünyada bir tek bizde var diye düşünmüştüm. Tüm ailemizde alerjinin çeşitli versiyonları olduğu halde bu konuda hiç benzer insanları arayıp bulup kenetlenme ihtiyacı duymamışız. Sanırım bizler de zamanında alerjinin basit bir rahatsızlık olduğunu, bir yaşam biçimi haline dönüşmesi gerektiğini anlayamamışız.

Oğlum yaklaşık 1 yaşındayken keşfettim facebook’taki aile destek gruplarını. O geceki heyecanımı, şaşkınlığımı ve sevincimi hala unutamam. Meğer ne çok aile bizim gibi sıkıntılar çekiyormuş, onlar da diyet yapıyormuş ama ben bundan tamamen habersiz tek başıma bu kaderi yaşıyorum zannediyormuşum. O zaman bu zaman ne dostluklar kurduk kilometrelerce ötede olup sanal ortamda buluştuğumuz ailelerle… Aynı şehirde olanlarla ise bir araya geldik. Ne mi oldu bir araya gelince, omuzlarımızdaki yük hafifledi, moralimiz yerine geldi, tek değil çok olmanın gücünü hissettik. Sorunlarımızı anlattığımızda bize boş boş bakan gözler değil, bizi anlayanlar bulduk karşımızda. Aman yese ne olur diyen değil, alerji mi geçer gider diye düşünen değil, bunu hayat tarzına dönüştürenlerle geldik biraraya. Sarıldık da ağladık da…ama en çok anlattık ve rahatladık. Eve döndüğümüzde hafiflemişti artık omuzlarımız, daha dik daha umutlu duruyorduk hayata karşı. Önümüzde zor, uzun bir yol vardı ama yalnız yürümüyorduk artık. Tökezleyince elimizden tutup kaldıranlar vardı.

Eğer siz de yalnız olduğunuzu hissediyor, yaşadıklarınızı bir tek siz yaşıyor zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz! Gelin aramıza katılın, derdinizi anlatın, size benzer hikayeler dinleyin. İnanın fiziksel olarak iyileşmeseniz de zihinsel olarak iyileşecek, umut toplayacak ve bu yolda daha kolay yürüyeceksiniz. Bizleri Alerji ile Yaşam Platformu’nda bulabilirsiniz.

Kasım 2014 Ankara buluşmasından kareler…

imageimage

Mayıs 2014 İstanbul buluşmasından kareler…

imageimageimage

 

Sadece biz ailelerin değil, benzer kaderi yaşayan çocukların da bir araya gelmesi çok önemli. Çünkü onlar için bu yasakları anlamak, kendilerini herkesten farklı hissetmek, hatta belki dışlanmış hissetmek çok normal. Onlara yalnız olmadıklarını göstermemiz için bu buluşmalar bulunmaz fırsat…

image

Çocuğunuz için bir iyilik yapın: Mükemmel Anne Olmayın!

image
Son yıllarda hayatımızın modernleşmesi ile beraber anneliğin tanımı da yeniden yazıldı. Artık yeni nesil anneler, bir şehir efsanesine dönüşen “Mükemmel Anne” olma yarışı içerisinde. Bu salgın öyle yayıldı ki etrafımda gördüğüm çoğu anne, çocuklarını o aktiviteden bu aktiviteye götürme, en sağlıklı, en organik yiyeceği arayıp bulma, tüm hünerlerini en leziz yemek tariflerinde gösterme, en iyi, en güzel kıyafeti, oyuncağı, şampuanı, kremi vs…kullanma çabası içerisinde….ve maalesef bu koşuşturmaca içerisinde çocuklarının en temel ihtiyaçlarını gözden kaçırmakta, sadece ve sadece “anne” olmayı unutmaktalar.
“Çocuğunuzla kaliteli zaman geçirin” kavramı günümüz annelerince çok yanlış anlaşılıyor kanısındayım. Çünkü sadece çocuğunuzun neler anlattığını dinlediğiniz, ona kitap okuduğunuz, masal anlattığınız ya da hiç konuşmadan bile yanyana oturup saçını okşadığınız zamandan daha kalitelisi olabilir mi? Mükemmel anne olmak imkansız ama iyi bir anne olabilmek için bazen sadece içgüdülerimizi dinlememiz yeterli. Her anne hata yapabilir, her anne çaresizliğe kapılabilir. Bunun anormal olarak algılanmaya başlanması maalesef annelere kendilerini daha da karamsar ve çaresiz hissettiriyor. Çünkü tüm sosyal medya ve çevremiz “mükemmel anne” örnekleriyle dolu. İnternetin yaygınlaşıp özel hayatın sosyal medyada çok (ve yanlı) teşhir ediliyor olması, etrafımızda bize sürekli ne yapıp ne yapmamamız gerektiğini söyleyen psikologlar, doktorlar, bilirkişiler, bloggerlar olması, her yeni çıkan araştırma ile bir öncekilerin aslında çocuk için yararlı değil zararlı olduğunun açıklanması… Bazen tüm bunlar beni bir anne olarak çok yoruyor. En doğrusunu yapacağım derken hiç bir şeyi doğru yapamadığını düşünüyor çünkü insan… Hele ki sağlık sorunları yaşayan bir çocuk büyütüyorsanız, bu baskı iyice üzerinize biniyor ve anne olmayı bir kenara bırakıp “mükemmel anne” olma çabasıyla hem kendinizi hem de çocuğunuzu farkında olmadan mutsuz edebiliyorsunuz.

Alerji hala toplumumuzda basit bir kızarıklıktan ibaretmiş gibi algılansa da alerjik çocuk büyüten anneler bunun ne kadar zor ve yorucu bir mücadele olduğunu bizzat yaşayarak görüyor. İşin aslı, bizler daha çok erken yaşlarda “yasaklarla” çocuk büyütmek zorundayız. Emziren bir annenin yaptığı katı diyet, oldukça kısıtlı bir beslenme ile sağlıklı bir çocuk büyütmeye çalışmak, çocuğunu aktiviteleri falan bir yana bırakın yakın arkadaşının doğumgününe bile götürememek, okul seçerken sadece eğitim kalitesine değil ilk önce çocuğun neyi nasıl yiyebileceğine önem vermek, çocuğunuzu her çocuk gibi normal olduğuna inandırmaya çalışmak, tüm bunlar besin alerjisinin ölümcül sonuçlar bile doğurabileceğini bilmeyenler için hiç bir şey ifade etmeyebilir. Sonuçta herkes yaşadığını bilir…

Bu nedenle geçen hafta okuduğum ve okurken çok etkilendiğim alerjik bir çocuk annesinin hikayesini sizlerle paylaşmak istedim. Heather Hewett, Allergic Living dergisinde hikayesini şöyle anlatıyor:

9 yıl önce çocuğuma besin alerjisi teşhisi koyulduğunda bir anne olarak ileride yaşayacağım endişe, suçluluk ve pişmanlığı tahmin bile edemezdim. Zaten çocuğumu neyle nasıl besleyeceğimi, okula nasıl yollayacağımı, Epipen oto-enjektörü nasıl kullanacağımı düşünmek bile yeterince zordu. Hepsinin üzerine çocuğuma bir de Çölyak teşhisi koyulunca herşey daha da zorlaştı. Ama geçmişe dönüp baktığımda en zoru ne kadar temkinli olursam olayım hata yapmış olmaktı.
Bir ebeveyn için en korkunç tecrübe çocuğunun anafilaksi geçirmesine şahit olmaktır. Ama hazırladığınız bir yiyecek ile buna sebep olan siz olunca, olay sonrası yaşadığınız psikoloji çok acımasız olabiliyor. Örneğin, bir yaz akşamı eşimle ben yemek hazırlarken o zaman 6 yaşında olan kızım arka bahçede kardeşi ile oynuyordu. Masaya iki bardak süt getirip bıraktım, birinde oğlum için inek sütü, diğerinde ise süt alerjisi olan kızım için soya sütü vardı. Ben içeriye girdiğim esnada kızım ve oğlum masadaki yerlerini değiştirdikleri için acil serviste uzun ve üzücü bir gece geçirmek zorunda kaldık. Ertesi gün kızım, yataktan kalktığında bir kaç doz yapılan adrenalin iğne ve steroid ilaçların verdiği sersemlik dışında gayet iyi hissediyordu. Oysa ben zar zor hareket edebiliyor, sanki bir trafik kazasından kurtulmuş gibi hissediyordum. Olayın ardından haftalar geçmesine rağmen kafamın içindeki kendini suçlama yankıları halen susmuyordu. Nihayet hayatıma devam etmeyi başarabildim ama suçluluk ve pişmanlık bastırılsa da kafamın içinde bana “kötü bir anne” olduğumu söyleyen fısıltılar devam ediyordu. Annelik hakkında yazılan bir kitapta bu hikayemi paylaşınca besin alerjisine sahip çocuk anneleri ile bu konu hakkında söyleşmeye başladık. Annelerden biri emzirdiği süre boyunca diyetinde kaçak yaptığı için kızının devam eden alerji ve egzemalarından kendini sorumlu tutuyor, bir diğeri oğlunu desensitazyon tedavisine başlatıp eozinofilik özofajit (yemek borusu iltihaplanması) geçirmesine neden olduğu için kendisini suçluyordu. Yakın bir arkadaşım uzun süre “Her iki sütü nasıl karıştırırsın!” deyip ancak aynı olay bizzat kendi başına gelince beni anlayabildi. Facebook gruplarında ve bloglarda bir çok benzer anne itirafları okudum. Aynı marka ama farklı cins kurabiyelerin sadece birisinin içeriğini okuyup satın alan anne, çocuğunun bu nedenle anafilaksi geçirmesi üzerine “Neredeyse çocuğumu kendim öldürecektim!” diye başlık atması beni gözyaşlarına boğdu. Çocuğunda fıstık alerjisi olan başka bir arkadaşım konuyu çok güzel özetleyerek “Başka bir insanı affetmek kolaydır. İnsanın kendi hatalarını affetmesi daha zordur. Eğer 10.000 tane şeyi doğru yapıp sadece bir şeyi yanlış yapıyorsam, hep o bir hatanın üzerine yoğunlaşırım. Maalesef başka bir anneye gösterdiğim anlayışı kendime gösteremiyorum.” diye açıkladı.
Ama esas olan, ne kadar dikkatli olursak olalım, içerik etiketlerini kaç kez okursak okuyalım, çocuğumuzun çevresindekileri ne kadar kontrol edersek edelim, sonuçta hepimiz insanız! Hata yapabiliriz, peki kendimizi affetmemiz neden bu kadar zor?

Görüldüğü gibi besin alerjisi tüm dünyada aileleri hem fiziksel hem zihinsel hem de duygusal olarak çok yıpratıyor. 2005 yılında Kanada’da yapılan bir araştırmaya göre alerji yönetimi ağırlıklı olarak annenin sorumluluğunda ve bir çok anne bu mücadelede çevresinden yeterli desteği alamadığından şikayetçi. Yine 2009 yılında İngiltere’de yapılan benzer bir araştırmada alerjik çocuk annelerinin daha düşük hayat kalitesine ama babalara göre daha yüksek endişe ve strese sahip oldukları ortaya çıkmış. Amerika’da yapılan bir ankette de çoğu annenin çocuklarının alerjisi konusunda eşlerinden daha fazla endişe taşıdıkları sonucuna varılmış. Aslında annelerin çocukları ile daha çok vakit geçirdiği düşünüldüğünde ortaya çıkan sonuç şaşırtıcı bulunmamalı. Ancak çocukla daha çok vakit geçiren, onun yediklerini hazırlayan ve kontrol eden anne olunca ortaya çıkan herhangi bir hata da tüm sorumluluk annenin omuzlarına binmekte. Besin alerjisinin anneler üzerindeki etkisini düşünürken ister istemez anneliğe olan bakış açımızı da gözden geçirmemiz gerekiyor.

Ben de alerji yönetiminde hatalar yapmış ve halen pişmanlıklar yaşamakta olan bir anne olarak geçmişteki hatalardan ders alıp kendimi affetmeye ve sadece bugüne odaklanmaya çalışıyorum. Yarına dair hayaller kurmak elbette motive edici, kim çocuğunun bir sonraki yaş gününde pasta yiyebilmesini istemez ki…ama geçmiş tecrübelerimden geleceğe dair hedefler koymanın da büyük hayal kırıklıkları getirebileceğini biliyorum. Alerjik çocuk büyüten tüm annelere tavsiyem bu süreç ister kısa olsun ister uzun, çocuğunuzun en güzel çocukluk döneminin geçip gittiğini unutmayın. Alerjisi geçtiği gün hayat size onun ilk gülüşünü, ilk adımlarını, ilk diş çıkarmasını, ilk konuşmasını geri getirmeyecek. O yüzden ilklerin tadını çıkarmaya çalışın. Alerjinin hayatınızı yönetmesine izin vermeyin, onu yöneten siz olun!